30 Aralık 2010 Perşembe

Yaradey yaraday: Bir efsanenin sonu

Bir efsanenin daha sonuna gelindi ve dört sezondur yayında olan Yaprak Dökümü dün gece itibariyle sona erdi. Rating canavarı yapımların senaristliğine imza atan Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu'nun, Reşat Nuri Güntekin'in klasik eserinden uyarladığı yapım, Çarşamba gecelerini adeta parsellemişti. 2006 yılının Ağustos'unda teaser'ları döndüğünde çok izlenecek bir dizi olduğunu anlamıştım. Ama okulum dolayısıyla ilk iki sezonu yarım yamalak izleyebildim ve sadece son iki sezonu takip edebildim. Bence Türkiye'de yapılmış iyi uyarlamalardan biriydi ve sağlam bir dramaydı. Bunda senaryodan çok, oyuncuların profesyonelliğinin de etkisi büyük.
Finale gelirsek, kitaptan çok da ayrı bir final olamazdı. Birkaç küçük değişiklikle, zaten olması gereken oldu. Trabzon'a tren yoluyla gitme detayı hariç (aktarma varsa bile cümle içinde belirtilmeliydi), kararında bir finaldi. Benim takık olduğum asıl husus ise dizi için yapılan tutarsız yorumlar. Bunların başında dizinin çok uzun sürmesi geliyor. Aslında belki de iki sezonda bitirilebilecek bir yapımın bu kadar sündürülmesinin suçlusu senaristler ya da oyuncular değil, yapımcıdır. Kimse gürül gürül akan bir çeşmeyi durup dururken kapatmaz. Diğer bir eleştiren kesimse asla izlemediğini söylüyor ama bütün bölümleri biliyor, Türk toplumunun geri kalmışlığını bu diziye yüklüyor... Öncelikle bir toplumun gelişmişliği dizilerinin kalitesiyle ölçülmez. Yani bir yapım, bir ülkeyi geri bırakmaz. O dizi olmasa da o ülke zaten geriyse geridir. Ha, bir diziyle hiçbir toplum da kalkınmaz. Çünkü bunlar arz talep meselesidir ve dolayısıyla halkın beğenileri yükseldikçe, kendisine sunulan yapımlar da o doğrultuda gelişecektir. Mesela Kartallar Yüksek Uçar dizisindeki gibi bir oyunculuk bugün sunulsa, gerçekçi bulunur ve izlenir mi? Sıradan bir izleyici bile izlediği kurmacada gerçeklik duygusunu arıyor, çünkü yabancılaşmamak, içinde kaybolmak istiyor. Bu yönden ele alırsak Yaprak Dökümü oldukça başarılıydı. "Alt tarafı bir dizi, niye herkes ağlayıp kendini paralıyor?" eleştirisine de bir çift sözüm var: True to movie, yani film içinde gerçek diye bir kavram vardır. Öyle bir kurmaca hikaye yaratırsınız, içinde öyle bir mantık oturtursunuz ki, asla sorgulamazsınız ve gerçekliğine inanırsınız. Zaten o yüzden Matrix'i, Yüzüklerin Efendisi'ni izleyebildiniz bugüne kadar. Ha, ben afyon niyetine dizi izlemem diyorsanız, Brecht okuyun, Yeni Dalga filmleri izleyin. Son eleştirim de dizilerden gına geldi diyenlere: Artık 200 küsur kanal var elinizin altında. Tek kumandayla da ulaşılabiliyor. Yani sizi karıncayiyenlerin hayatını izlemekten kimse alıkoymuyor. (Bu kategorideki insanların performanslarını da yarışma programlarında görüyoruz ya, neyse) Sadede gelirsek, Yaprak Dökümü, İkinci Bahar ya da Süper Baba gibi efsanevi bir mertebeye ulaşamayacaksa da, gayet iyi bir prodüksiyondu. Yerine yenilerinin gelmesi dileğiyle. (Allah korusun demeyin bakiim!)
www.tips-fb.com TwitterTwitter Takip

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder