22 Mart 2010 Pazartesi

Kader nedir sahi?

Geçtiğimiz günlerde efsanevi sanatçı Edith Piaf'ın hayatını anlatan "La Mome" (Kaldırım Serçesi) isimli filmi izledim. Açıkçası aklımda canlanan Piaf portresinden oldukça farklı bir kimlik çıktı karşıma. Belki de Candan Erçetin'in edinilmiş frankofonluğunun da katkısı vardı bu bilinçdışı yarattığım imajda ama gerçek Edith Piaf gayet esprili, bunun yanında oldukça melankolik, duygularını dibine kadar yaşayan ve alt sosyo-ekonomik tabakadan gelen biriydi. Erçetin gibi yatılı okulda değil, bir genelevde geçirmişti çocukluğunun bir bölümünü ve bu ikisi arasında, tutkuyla titreşen tiz bir sesten öte bir benzerlik yoktu benim için an itibariyle. (Kendisinin neden ve nasıl Piaf'la özdeşleştiğini anlamak güç bu noktada) Ben daha çok Sezen Aksu'yla özdeşleştirdim Piaf'ı yer yer. Bunun ilk sebebi ikisinin de lakabıydı elbette. Aksu "Minik Serçe" olarak, Piaf ise "Kaldırım Serçesi" olarak anılıyordu. Hatta, Piaf'a verilen ilk isim "Minik Serçe" idi ama daha önce kullanıldığından, prodüktörü tarafından tercih edilmemişti. Yani ilk benzerlik buradan. Diğer benzerlikse tabii ki iki sanatçının da kendi devrinde büyük yankı uyandırması. Tutkulu aşkları, bu aşkların eserlerine yansıması ve daha bir çok benzerlik. Film boyunca tüm bunlar aklımdan geçerken, Piaf'ın hayatında en sevdiği erkeği bir uçak kazasında kaybetmesiyle resmen sarsıldığımı itiraf etmeliyim. Sizin de bildiğiniz üzere, Aksu'nun hem özel hem sanat hayatında çok önemli bir yer tutan müzisyen Onno Tunç da 1996 yılında, özel uçağıyla geçirdiği bir kazada hayatını kaybetmişti. Filmden sonra aklımda hala soru işaretleri vardı. "İsim kaderdir" gibi milenyum safsatalarına çok fazla inanmasam da bu "kader çizgisi ortaklığı"nı ilk olarak lakaplarına bağladım. Tam iki gün sonra bir internet sitesinde gezinirken rastladığım fotoğrafsa ekran karşısında donup kalmama sebep oldu. Aksu'nun eski bir fotoğrafı. Büyük ihtimalle ilk 45'liklerini çıkardığı senelerden kalma... Ve elinde "Kaldırım Serçesi" isimli, Piaf'ın hayatını anlatan bir kitap! Buyurun burdan yakın! Sizce de çok fazla değil mi? Kauntum, sicim teorisi, zamanın göreceliliği, paralel evrenler derken sahiden düşünce gücü insanın kaderini değiştirebilir mi? Yani Aksu, kendini hayatı boyunca Piaf'la özdeşleştirmiş ve tüm bu benzerlikleri düşünce gücüyle yaratmış olabilir mi? Çok mitsel bir fikir ama üzerine düşünüp, çıkarımlar yapmakta da bir mahsur yok. Hatta merak uyandırıcı bile diyebiliriz.
Her ihtimale karşı biz yine iyi düşünelim, iyi olsun.

www.tips-fb.com TwitterTwitter Takip

9 Mart 2010 Salı

Yonca Evcimik röportajı

Türk Pop Müziği deyince aklınıza gelen ilk beş isim kim desem, ilk üçte mutlaka Yonca Evcimik bulunur. Çünkü pop müziği pop müzik yapan, ilkleri deneyebilme cesaretini gösteren ve Seyyal Taner’den sonra sahneyi adeta bir oyun alanına çevirebilme yeteneğine sahip nadir sanatçılardan biridir Yonca Evcimik. “Showgirl” kavramını, o zamana dek dansla müziğin bileşimini sadece yabancı sanatçılardan görmeye alışık Türk halkına tanıtmak, Şahin Özer gibi, 80’ler boyunca arabeski beslemiş ve bundan beslenmiş bir yapımcıyı böylesi radikal girişimlere ikna etmek kolay olmasa gerek. Bu yüzden Yonca Evcimik, her anlamda devrimci olmayı başarmış ve 90’lar boyunca pop müzikte tutunan isimlerin önünü açmıştır.

Benim kişisel Yonca Evcimik tarihimse herkesinkinin aksine 1991 tarihli, artık efsaneleşmiş Abone’yle değil, 1993 tarihli Kendine Gel’le başlar. Annemle birlikte Unkapanı’ndan rica minnet aldığımız Sezen Aksu’nun Gülümse posterinin kazara yırtılması, benim akabinde saatlerce ağlamam ve ablamın bir koşu Kendine Gel albümünü alıp elime tutuşturarak feryadımı dindirmesiyle…

O saatten sonra da dönüşü olmadı zaten. Top Pop dergisinden resimlerini kesmeler, kartpostallarını biriktirmeler, Yonca Evcimik ’94 çıktığında, harçlık biriktirip alana kadar kasetçinin önünde vitrini seyretmeler ve klibi yayınlandığında ekrana kilitlenmeler… O artık bir fenomendi, ne yapsa gazetelere çıkıyordu. Bir kadın sanatçı tarafından daha önce dile getirilmemiş sözler söylüyor, belki de seksin sadece bir erkek söylemi olmadığını da böylece kanıtlıyordu. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in şahitlik yaptığı nikahında altı tayttan oluşan bir gelinlik giyerek kendisine yakıştırılan çılgın sıfatını da perçinliyordu. Tıpkı gerçek bir starın olması gerektiği gibi.

İşte o zaman bana bir gün Yonca Evcimik’le röportaj yapacağımı söyleseler asla inanmazdım. Ama şimdi o an gerçekleşiyor.

Aslında bu röportajı, kişisel Yonca Evcimik tarihimi taçlandırmak için bir fırsat olarak gördüm başlarda ama sonra okuyucuların bunu umursamayacağını düşündüm ve sadece giriş metninde sizinle ilgili duygularımı anlattım. Ve şimdi soruyorum; dışarıdan baktığınızda siz de yarattığınız bu Yonca Evcimik portresinden etkileniyor musunuz?

Sizin de yukarıda yazdığınız gibi özgeçmişe göz attığımda bu kadar cesaretli olabildiğim için kendimi kutluyorum. Her şeyden öte bu duygularla, bu birikimle dünyaya gelindiğine inandığımdan tüm bu radikal değişimleri yapmak üzere aracı olduğumu düşünüyorum. Dolayısıyla önemli olan benim değil bunları fark eden kitlelerin etkilenmesi -ki bunda başarılı olduğumu düşünüyorum.

Tiyatral yeteneğinizi ilk ne zaman fark ettiniz? Aileniz tarafından yönlendirildiniz mi yoksa klasik başkaldırı hikayeleri yaşandı mı?

Ailem tarafından fark edildi, ancak o dönemlerde konservatuara girmek deveye hendek atlatmaktan çok daha zordu. Çünkü binlerce yetenekli çocuğun arasından fark edilmek çok kolay değildi. Bu yüzden başkaldırı yaşanmak zorundaydı. İlkokuldaki dans hocam ve bilumum velilerin ısrarıyla ve tabi ki benim tükenmek bilmeyen azmimle konservatuar imtihanlarına girmeye annemi ikna ettim. Mimar Sinan Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuarı Bale Bölümü öğrencisi olmakla başladı kariyer yolculuğu. Tiyatroya geçişim de 1979'da Şan Tiyatrosu müzikalleriyle hayat buldu.

Siz de odasına kapanıp ABBA, Madonna, Michael Jackson dinleyip hayallere dalanlardan mıydınız?

Hayır, ben Orhan Gencebay, Bee Gees, Barbara Streisand dinleyen konservatuar bale öğrencisiydim. Bütün bunları hayal ettiğim dönemde Michael Jackson bile Jacksons 5'la birlikte "One Day In Your Life" adlı şarkıyı söylüyordu. O dönemlerde hatırladığım tek show yapan insan Rafaella Cara idi ve gerçekten beni tetikleyen o olmuştur.

Mimar Sinan mezunusunuz ve orası çok farklı bir disiplin. Yıllarca oyunlarda, müzikallerde rol aldınız, filmlerde oynadınız. Albüm yapmak sizin varmak istediğiniz bir ‘kızıl elma’, bir hedef miydi?

En başlarda iyi bir balerin olmakti hedefim, ancak müzikallerle tanıştıktan sonra bu hayatta gerçekten yapmak istediğimin sahne üstünde şarkı söylemek, dans etmek ve tiyatral yeteneğimi birleştirmek olduğuna karar verdim

Abone albümünün yapım öncesi aşamasını hep merak etmişimdir. Şahin Özer’le nasıl tanıştınız? İlk hangi şarkı yazıldı, stüdyoda ilk hangi şarkı okundu?

88-89 yıllarında Gülhane etkinliklerinde sunuculuk yapıyordum. Bu organizasyonları yapan Yasemin Saral benim için iki farklı plak şirketinden randevu aldı. Biri Şahin Özer'di. Yani Şahin Özer aslında benim seçimimdi. Fikrimi onunla paylaştığımda bana çok inanmamış olacak ki beni bir seneye yakın paspasında yatırdı ama sonunda onu ikna ettim ve olmayacak bir kontrata bile imza attım. Öyle veya böyle hedefime ulaşmıştım. Her şarkı büyük bir özenle hazırlandı, bana uygun, yani dans edebileceğim besteler hazırlanıp, üzerlerine yine bana ve zamana uygun sözler yazıldı. Hangisi önce bitti ve okundu inan ben de hatırlamıyorum, o dönemlerde yani ilk albümlerimde benimle çalışan müzisyenlerin çoğunu bugün tüm Türkiye tanıyor. Bakınız albüm kapakları.

Albümün bu kadar patlayacağını düşünmüş müydünüz?

İyi birşeyler olacağını hissediyordum, ancak 2.800.000 resmi satışı olabileceğini kimsenin düşünmüş veya hayal etmiş olduğunu zannetmiyorum

Ve Kendine Gel… Bu albüm de çok yenilikçi, müzikal anlamda doyurucu ve Abone’yi aratmayan bir yapımdı. Sonra Türkiye’nin ilk single’ı 8.15 Vapuru… Şimdilerde herkes tek şarkılık mini albümler piyasaya çıkarıyor. Sanki piyasanın bugünkü halini o zamandan görmüş gibisiniz.

Tabi o zamanki hedefim; içinde bulunduğum sektörü ileriye taşıyabilmekti, yani dünya standartlarına. O zamanki sistem şimdi bile dünyada devam etmekte. İki single ve sonra albüm. Ben 8.15'i yaptığımda single'ın henüz ne olduğu bilinmediğinden ve benden başka yapan da bulunmadığından dönemin bütün müzik dergilerinde single chart'ta üç ay kendi başıma bir numara olduğumu hatırlıyorum. Ama şimdi ne yazık ki değil iki single arkasından albüm yapılsın, tek şarkılık single'lar bile zor yapılabiliyor. Yani piyasanın bugünkü halini o zamandan gördüm de ne oldu?

Madonna’nın 1993’teki İstanbul konserinde Kenan Doğulu ile birlikte ön grup olarak sahne aldınız. Madonna ile bire bir tanıştınız mı? Ona albümlerinizi hediye ettiğiniz doğru mu?

Evet benim için çok önemli bir hareketti. Kendisinden önce yerel bir starın dahi sahne almasını istemediği, dolayısıyla da fazla dikkat çekmememiz söylendiğinden tedirgin birkaç saat geçirmiştim. Ancak korkunun ecele faydası yok; kuliste burun buruna geldik ve sahne aldığımızda da İnönü Stadını dolduran onbinlerce insanın reaksiyonunu duyunca sahne kenarına gelip, bizi izlediğini biliyorum. Daha sonra kendisine menajerlerim aracılığıyla cd'lerimi gönderdiğim doğrudur.

Yonca Evcimik ’94 albümünün çıkış şarkısı Bandıra Bandıra şimdi bile çok cesur görünen sözlere sahip. O zamanlar böyle bir şarkıyla çıkmaya çekindiniz mi, yoksa git gide muhafazakarlaşıyor muyuz?

Çekinmek bir yana yalvar yakar yaptırttığım bir şarkıdır o. Sanatta özgür olamazsanız bir yere varamazsınız.

Türkiye’de imaj çalışmasını bütünlüklü bir şekilde yapan ve belki de imaj kavramını ilk oturtanlardansınız. Benim en sevdiğim imajınız Bandıra Bandıra ve Hot For You. Sizinki hangisi?

Benim için hepsi çok önemli

Hot For You albümü de oldukça yenilikçiydi ve yurtdışına açılma girişiminizin ilk adımıydı. Neden gerisi gelmedi? Yabancı ülkelerin müzik sektörü dışa kapalı mı?

O dönemde bu albümü yaptığımız ortak yapım şirketleri sonuçtan çok mutlu oldular hatta Londra'da da bir prömiyer yapılmak üzere çalışmalara başlandı. Her ne olduysa (ki ben biliyorum bunun ne olduğunu) devamı gelemedi. Ben bu tür olayların politika ile ilgili olduğunu düşünmek istemiyorum.

1996 yılında Çıtır Kızlar ve Birkaç İyi Adam prodüksiyonlarına imza attınız. Yapımcılığa soyunmanızın sebebi neydi?

Genç insanlara yön vermek ve Türkiye'de eksik olan kategorileri tamamlamak.

1997’de ikinci single çalışması Yaşasın Kötülük ve 1998’de Günaha Davet… 8.15 Vapuru’ndaki peruğu saymazsak ilk defa bu albümde sizi koyu saçlı ve çok daha kadınsı bir imajla gördük. Fikir kimindi?

Her dönemde kendimi nasıl hissediyorsam öyle olmak istedim. Hayalimi Zeki Doğulu ve Bahar Korçan'la paylaştım ve gördüğünüz imaj çıktı ortaya.

Sezen Aksu’yla ortak kulvarlarda buluşmanız birçok sanatçıya göre oldukça geç oldu ama iyi oldu. Yakın gelecekte herhangi bir şarkı alışverişi söz konusu mu?

Olabilir, neden olmasın...

Ve 2001 Herkes Baksın Dalgasına… Yine provokatif bir isim ve ilginç bir imaj. Ama Universal Müzik’in attığı profesyonel olmayan adımlar ve nihayetinde şirketin batması albümün kaderini oldukça kötü etkiledi, değil mi?

Evet maalesef, ama şöyle güzel bir haberimiz var size; yanılmıyorsam Avrupa Müzik, Universal kataloğunu aldı ve tekrar gündeme getirecek albümleri.

2002’de en sevilen şarkılarınızın remixlerinden oluşan Yoncimix için Şahin Özer’le yeniden bir araya gelmeniz köprüleri kurma girişimi miydi?

Ne köprüsü? Şaka bir yana bizim köprülerimiz hiçbir zaman yıkılmadı ki tekrar kurulsun.

2004 Tarihli Aşka Hazır, 2005’te Oldu Gözlerim Doldu ve 2009’da Şöhret… Şöhret sanki biraz tanıtım eksikliğine kurban gitmiş gibi?

Belki de sizin dediğiniz doğrudur ama inanın tanıtım eksikliği ya da vs. iyi bir şarkının önüne geçemez. Bu demek değildir ki Şöhret albümü kötüydü, ama insanların beklentileri, duymak istedikleri daha farklıymış demek ki...

Yeni bir albüm çalışmasına başladınız. Bu albümde amatör müzisyenlere de yer vereceksiniz sanırım?

Evet bir şeyler yapmaya başladım ancak bu albüm mu olur yoksa single mı olur, bilemiyorum.

Biraz da özel hayat. Madonna’nın Türk dansçısı Yaman Okur Türkiye’ye geldiğinde sizi de evinizde ziyaret etti ve ertesi gün hemen aşk dedikoduları çıktı. Üstelik yayınladıkları fotoğraf da sizin Twitter profilinizden alınmıştı. Gerçekten aranızda elektriklenme oldu mu?

Onun adına bir şey söyleyemem ama ben bir Türk dansçının Madonna ile dans ediyor olmasından son derece etkilendim ve gururlandım.

Bugünlerde hangi müzikleri dinliyorsunuz? En son hangi albümü aldınız?

Duyduğum her şeyi (çünkü bazı şeyleri dinlediğim halde duyamayabiliyorum) dinlemeye ve anlamaya gayret ediyorum mesleğim gereği. En son Bedük albümü elime geçti

Yakın zamandaki projeleri sıralarsak?

Yoncimik (lisanslı ürünleri), müzik ve belki televizyon.

© Bu bir Tekke46 röportajıdır. İzinsiz alıntı yapılamaz, başka bir yazılı medyada yayımlanamaz.

www.tips-fb.com TwitterTwitter Takip