26 Haziran 2010 Cumartesi

Ne inkar, ne itiraf... Bu yalnızca sitem

"Sözlerin büyük, yüreğin küçük. Yanlışların çok, doğruların yok. Kendine göre şanslısın ama bana göre zavallısın" Bu sözler bana ait değil; Google'a "sitem sözleri" yazınca çıkıyor. Daha bin tane emsali var bunun gibi internette, forumlarda. Sevgiliye, arkadaşa ayar çekmek için hazır sözler bile var günümüzde yani.
Uzun zamandır arayıp soruşmadığınız bir arkadaşınıza tesadüfen rastladığınızda ilk söz genelde şu olur: "Nerelerdeydin hayırsız? Ne aramak var, ne sormak..." Onlara aynen şöyle deyin: "Sen arasaydın o zaman!" Ben genelde böyle diyorum, suratlarının aldığı ifadeyi tahmin edebilirsiniz. Dudaklarının kenarında eğreti bir kıvrım, hafif kısılmış, yaş dolu gözlerle olay mahalini terk ediyorlar böyle karşılık verince.
Sitem olayını hiç anlamam zaten. Sitem edecek kadar yüzün olabilmeli her şeyden önce. Diğer türlüsü pişkinlikten başka bir şey değil. Eminim siz de rastlıyorsunuzdur orada burada korkunç Türkçeleriyle, şarkılardan, dizi repliklerinden alıntı sitem sözleri söyleyen, yazan insanlara. Kadın, erkek hiç fark etmez, ben onlara "drama queen" diyorum. Hep ağlak, hep sorunlu, hep müşkül gibi durmanın alemi ne! Hep bir kendine acıma, hep bir ilgi isteği... Hayır yani, hayat Demet Akalın'ın şarkı sözlerindeki gibi değil ki. Böyle bir koy poposuna rahvan gitsincilik, takmıyormuş gibi yapıp dilinden bir türlü düşürmemeler.... Bergen bile daha cool'du vallahi billahi.

Şimdi siz okurlarıma son sözüm:

Hayhatta hichßir shéyh aqLaMayha dhéqMéz, dhéqéN zatéN aqLatMaz. AqLarqhéN ßashiNi dhiqh tut qhi q0zyhashLariNi shéNi aqLataN qhadhar achitMashiN.
www.tips-fb.com TwitterTwitter Takip

21 Haziran 2010 Pazartesi

Namazında, niyazında insan olmak

Anadolu insanında yerleşik bir deyimdir bu namazında, niyazında olmak. Bir insanın Allah korkusu olduğunu, harama el sürmeyeceğini belirtmek için kullanılır. Ama artık günümüzde pastalamaktan katman katman olmuş kusurları örtmek için, ikincil bir karakter yaratmak için kullanılır oldu. Televizyonlardaki reality show'larda, karısını öldürdüğü şüphesiyle aranan adam için "namazına, niyazında" denmeye başladı. Eğer popülist bir sanatçıysanız, kokain, fuhuş gibi imajınızı yerle bir edecek badirelerden sonra ilk toparlanma cümlesi haline geldi. Beyaz gömlek giyip, Allah kolyesi taktıktan sonra "Bilenler bilir, ben söylemem kimseye ama beş vakit namazımı kılarım. Orucumu tutarım" demek en büyük kurtarıcı oldu. Yani din, iman gibi halk için kutsal olan değerlerin akan suları durdurduğunun farkında olan tilkiler, bunları ağızlarında sakız yaptılar.
Bunda kuşkusuz ki 2002'den beri süregelen değişimler, dinin geçer akçe olması, paranın el değiştirmesi, küçük burjuvaların ortaya çıkmasının da etkisi var tabii ama bu ikiyüzlülük Anadolu'nun genlerinde bulunan bir özellik. Bir insan elinde şarap varsa linç edilir, ama kimse bilmez onun dört duvar arasında neler yaptığını, niyetinin ne olduğunu... Bu toprakların tek tük muhalif seslerinden olan Ömer Hayyam'lar, Neyzen Tevfik'lerin de en büyük derdi bu önyargılar, topyeküncülük, ucuz ahlakçılık değil miydi zaten?
İşte bu topraklar gerçek dostlarını görmez, onlara çektiririrz elimizden geldiğince. Ama şeyhler hep el üstündedir. Çıkıntılık yapan köylü tü kaka olur.
Bugün de öyle birini kaybettik. Hayatı, Türkan Saylan gibi mücadeleyle geçmiş, ölümü göze alarak yazmış, çizmiş birini... İlhan Selçuk, bugün öğlen saatlerinde hayatını kaybetti. Ömrünün son zamanlarında yaşadığı haksızlık içini kemirmiş besbelli, dostlarının anlattığı kadarıyla. Kim bilir, belki de mutlak sonunun hızlı gelmesine yol açtı tüm bunlar.
Tam da bu kritik dönemeçte keşke herkes gerçek dostunu, düşmanını anlasa, popülist söylemler yerine akli tespitler ve çözümler sunan insanlara değer versek, "ehh entel de amma konuştu" demeden... Tartışma programlarında el kol sallaya sallaya, haykırarak konuşan adam haklı olmasa hep keşke... Sessiz, sakin konuşan, kendini, sistemdeki sorunları nesnel olarak eleştirmesini bilen insana da hak verebilsek biraz. Laik, dinci, liberal yaftalarına körü körüne bağlı kalıp gerçekleri kaçırmasak... "Çıkıntı"lara biraz daha destek versek, belki daha çabuk düzlüğe çıkılır, belli mi olur?

İlhan Selçuk'a rahmet diliyorum.
www.tips-fb.com TwitterTwitter Takip

15 Haziran 2010 Salı

İnsanları tanıyalım: Milenyum kızları

İnsanları Tanıyalım köşemi çok boşladığımın farkındayım. Bu seferki sujemiz "Milenyum Kızları". Geniş kapsamlı bir başlık çünkü her kız türü için ayrı başlık açmanın gereksiz olduğu kanısına varıp tek kalemde işi bitirmek istedim. Buyrun efendim.

Audrey Hepburn kızı: Sanal profillerinde "Tiffany'de Kahvaltı" filminden karakterlere ait isimlerle boy gösterip, avatar olarak da melül bakışlı aktrisin en sevimli siyah-beyaz fotoğraflarından birini kullanan bu kızlar, orta yaş krizinin eşiğindedir. Asabidirler ve "Özgür kız Nil" tavırları üzerlerinde eğreti durur. Aşk hayatları karmaşıktır ve sanal ortamda umursamaz takılsalar da niyetleri diğer tüm kategorideki kızlar gibi münasip bir koca bulmaktır. Kim bilir, belki de kendilerini bir gün gerçek kimlikleriyle görmemizin formülü budur.

Sex And The City kızı: Bu grup, üniversite kazanıp Anadolu'nun bağrından metropolün kucağına düşenler ve doğuştan metropollü olanlar olmak üzere ikiye ayrılır. İlkine mensup olanlar; aile baskısından kurtulmanın verdiği heyecan ve istekle kabak çiçeği gibi açılır. Tek gecelik ilişki yaşamanın bireysel özgürlük olduğuna kendilerini zorla inandırıp, bir gün onunla bir gün bununla gezerler. Okul bitip memlekete dönünce ivedilikle Haydar Dümen'e bir mektup yazılır ve alınan öğütle birlikte kızlık zarı diktirmek üzere doktorun yolu tutulur. Artık o meçli, ugg botlu, Çin malı iPhone'lu kızdan eser kalmamıştır. Çok geçmeden, iki taraftan lüle lüle sarkan zülüfleri ve dekoltesi ekstra bir aksesuarla kapatılmış gelinlikleriyle mahalle fotoğrafçısının vitrininde arzı endam ederler.

Doğuştan metropollü olanlarsa görece daha aklıselimdir. Özel yaşamlarını aynı hızda yaşasalar da erkeklere eyvallahları daha azdır. Umursamazlık en büyük silahlarıdır. Partnerlerinin Mercedes yerine Lada Samara'sı varsa, kendilerini okulun önüne kadar bırakmasını istemezler. Vakıf üniversitesinden mezun olanları, babalarının kurduğu güzellik salonu, bebek butiği ya da spa merkezi gibi yerlerde patroniçe olurlar. Özel sektörde yer edinenleriyse, CV'lerine 17 dil bildiklerini yazmaları ve güzellikleri sayesinde yer ederler. Rahim ağzı kanseriyle ilgili haberler korkulu rüyalarıdır.

"Yine terk edildim yha" kızı: Bu kızlar kasaba, nahiye ve benzeri yerlerde yetişen, bir şekilde oradan çıkmayı başaramamış, ergenliğiyle yetişkinliği arasındaki köprüyü sağlıklı kuramamış gruptandır. Genelde liseye kadar okuyup en yakın BİM'de işe başlarlar. Şansları yaver giderse belediyenin beyaz masasında görev alır ya da tayyör giyebilecekleri bir başka masa başı işinde çalışırlar. Facebook profillerinde yeğenlerinin salyaları akarken çekilmiş fotoğrafları vardır. Albümü geriye doğru incelerseniz, çocuğun doğumundan itibaren kronolojik olarak foroğrafların yüklendiğini görebilirsiniz. Her fotoğrafın altında "Cnmm yhaa choq dadlıııı", "Yherimm seniiii BeNN" gibi tüyleri diken diken eden eş-dost yorumları vardır. Yarım saatte bir "EbRu YasHar - sEviYorum SenNi - PAYLASSHH", "YılDısS TiLLBee - Chabuk OLaLım Ashqim", "Dj TiEsStO- Kop koP KOp" gibi videolar paylaşırlar. İçinden kan damlayan gül resmi ve altında copy-paste bir Cezmi Ersöz şiiriyse bütün aşk yaşamlarının özetidir. Arada bir kazara Can Yücel şiiri paylaşılsa da aldanılmamalıdır. Onlara göre bütün erkekler zalim, acımasız ve zamparadır. Kendileri ise hep terk edilmeye mahkum "drama queen".
Bir kaç başarısız denemeden sonra hayatlarının erkeğini bulup evlenirler ve 3 ay gibi kısa bir sürede 160 kiloya çıkarlar. Facebook profilleri de sonsuza dek ölüm sessizliğine gömülür.

"Çok şekilim kanka" kızı: Bu kızların mutlaka Canon EOS fotoğraf makinesi vardır ve erkek arkadaşlarından nasıl HDR yapılacağını öğrenirler. Saçları iki haftada bir patlıcan moru, şarabi pembe ve çivit mavisi arasında gidip gelir. Orealle renk açmaktan harap olunca da sıfıra vurdururlar. "Saçlar kesilmişken feminist takılayım, ziyan olmasın" düşüncesi hakimdir. Deviantart profillerinde meme, pipi, makro çekim göz bebeği, deforme edilmiş Tim Burton çizimleri ve benzeri grotesk eserler bulunur. Ergenlik asiliğini üzerlerinden atamamışlardır. Köstebek gibi alternatif yerlerden ya da Taksim pasajlarından pötikareli, baskılı t-shirtler ve çantalar satın alırlar. Mango, Zara gibi yerlerden giyinen kızlara mütemadiyen sinsi ve aşağılayıcı bakışlar fırlatılır. Cihangir, Firuzağa, Asmalımescit gibi yerler favorileridir. Evlerinin duvarlarında Bob Marley posteri, kütüphanelerinde hiç ellenmemiş Trevanian romanları ve raflarında korsan Tim Burton DVD'leri bulunur. Hayatın gerçekleriyle ilk karşılaştıkları ve gardlarını düşürdükleri dönüm noktasıysa, binbir türlü direnme, açık öğretim hilesi ve antimilitarist söylemler arasında apar topar askere gitmek zorunda olan sevgililerinin yemin törenine katıldıkları gündür.
www.tips-fb.com TwitterTwitter Takip

12 Haziran 2010 Cumartesi

Dadıysan nefes almaya bile hakkın yok!

Bugün, Hürriyet yazarı Sibel Arna'nın "Dokuz aylık bebekle mavi yolculuk" başlıklı yazısını okuyunca tabiri caizse ağzım açık kaldı. Arna, özel bir tekneyle çıktığı tatile 9 aylık bebeği ve onun dadısını da götürmüş, dadının deniz, kum ve güneş karşısında duyduğu insani isteklerden rahatsız olup bir güzel döktürmüş.
Bu olay kendisini o kadar rahatsız etmiş ki, tatil dönüşü İstanbul'daki dostlarından duyduğu "haddini bilmez dadı" hikayelerini de arka arkaya sıralamış. Sonlara doğru ise işi iyice şiddete vardırmış.
Klasik Beyaz Türk davranışları! Hizmetçiysen insan değilsin, çaycıysan varla yok arasında bir varlık olmalısın, dadıysan billur gibi suyun çağrısına karşı koyup, etrafına bile bakmadan işini göreceksin.

Esra Ceyhan'ın bir sözü vardı: "Hizmetçilerinizi güzel kadınlardan seçmeyin!" Meali: Kocalarınızı elinizden alırlar, ortada kalırsınız. Yani: Eğitimsiz, mesleği olmayan ama hayatını idame ettirmek zorunda olan güzel kadınlar, yapılabilecek en olağan ve vasıfsız iş olan hizmetçiliği yapamayacaklar. Ne olacak peki? Cevabı basit: Bedenlerini pazarlayacaklar. Sonra o güzel kadınlar canlı yayınlara bağlanacak, "Fahişelik yapıyorum, lütfen yardım edin" deyince Ceyhan tarafından "A! Ne ayıp. Canlı yayında böyle kelimeler kullanamazsınız. İlla kullanacaksanız 'Hayatın sillesini yemiş mağdur kadınım' deyin" şeklinde ahlak dersi verilip, "İş mi yok? Gider tuvalet temizler insan" şeklindeki son nasihatle cila vurulduktan sonra apar topar yayından alınacaklar. Bu da tipik orta sınıf kafası.
Aynı şekilde Hakkı Devrim, Medya Kralı'nda "Bir gün çaycının biri bana 'Nasılsınız Hakkı Bey?' diye sordu. Bazen öyle haddini bilmezler çıkıyor" gibisinden bir söz etmiş ve beni şaşkına çevirmişti. Adab-ı muaşeret ustası Devrim, aynı adabı çaycılara gösteremiyor olmalı.
O zaman neymiş? Çalışmanın ayıbı olmazmış. Ama çaycıysan, temizlikçiysen insan gibi muamele görmek de hakkın değilmiş. Git bana bir çay getir şimdi!
www.tips-fb.com TwitterTwitter Takip