25 Kasım 2010 Perşembe

İllegal albüm indirmek vs. kedi çalmak

Başlık biraz garip oldu ama benim uydurmam değil. Zira Sıla'nın Twitter hesabından yazdığı bir tweet'ten esinlenerek yazdım. "Konuşmadığımız Şeyler" var albümünü çıkaran sanatçı, albümünü internetten indirenlere hitaben şöyle bir şey yazmış: Efendiler! Ha evimden kedimi çalmışsınız, ha internetten albümümü illegal! Daha da kuracak cümlem yok size! Biraz öfkeli, biraz da sitemkar bir ileti. Söylemekte haklı mı? Yerden göğe kadar. Ama iş, sadece bu kısımdan ibaret değil.
Geçtiğimiz günlerde Orhan Gencebay da benzer bir şeyler söyledi ve "Türk halkından utanıyorum" gibi bir çıkışta bulundu. Bu daha keskin ve tepki çekecek türden bir söylemdi. Netekim çekti. Sözlükler ardı ardına Gencebay hakkında yazılarla doldu, illegal müzik indirenler üstüne alındı ama müzik yapımcıları ve yorumcular, acaba hiç özeleştiri yaptılar mı, bilmiyorum.
Öncelikle, Türkiye'de neden illegal müziğin bu kadar revaçta olduğunu biraz irdeleyelim. İlk etken tabii ki ekonomik. (Fakir edebiyatı yapmak değil amacım, ama gerçek bu) Eskiden 90'lık kasetlere çekilirdi arkadaştan alınan orijinal kasetler. Kalan tarafına da daha az sevilen bir sanatçının lokomotif şarkısı kaydedilir, çoğunlukla bant yetmez ve yarıda kalırdı. Sonra korsan kaset ve CD akımı başladı. Köşe başında bunları alenen satanlar, ya da seri üretimini yapanlar gırla gidiyordu. Zabıta ekipleri topladıkları illegal ürünleri, sokağın ortasına dağ gibi yığıp, kamyonla üstünden geçiyordu. Bir işe yarıyor muydu? Hiç sanmam. Derken hayatımıza internet girdi, şarkılar tek tıkla, hiçbir ücret ödemeden bilgisayarımıza inmeye başladı. İşin bu noktasında sanatçılar kesinlikle haklı. Aylarca stüdyoda çalış, kafa patlat, emek ver, para yatır, sonra birileri senin 1 yıllık çalışmanın ürününü 10 dakikada indirsin. Kim olsa kızar. Ama madalyonun bir de öbür tarafı var. Yabancı albümler 19.90 ile 30 lira arasında değişirken, yerli albümlerin 15-20 liraya satılması gerçekten abes. Bir kere bize, bu paraya değecek müzikalitede ürün sunan sanatçı sayısı 5'i geçmez. Hadi bunu yok sayalım, değse bile, internetten indirmek varken, kimse gidip o albümü satın almaz. Kimler alır peki? O sanatçının koyu hayranları, koleksiyonerler, kartonet hastaları (benim gibi), fotoğraflara bakmayı, şarkı sözlerini okumayı seven fiziksel CD fetişistleri ve internetten müzik indirmeyi vicdanen doğru bulmayanlar. Asgari ücretin 600 küsur lira olduğu bir ülkede illegal müziğe rağbet olmasına şaşırmamalı. Bunun yerine albüm fiyatlarında revizyona gidilmeli, en azından jewel case denen, bildiğimiz CD kutularında değil, ön ve arka kapaktan oluşan bir zarf içinde sunularak, ekonomik edisyon adı altında piyasaya çıkarılmalı. Böylece maliyetten kısılacak ve isteyen kitapçıklı albümü alacak, isteyen zarflı albümü... Bundan başka, tıpkı bazı yabancı şarkıcıların yaptığı gibi, sadece internette yayınlanmak üzere şarkılar yapılıp, cüzi miktarlara indirme imkanı sunulmalı. Sanırım bunun ilk örneklerinden birini eski Kargo elemanlarından Koray ve Serkan yaptı. Yani çözüm üretmeden şikayet etmenin bir faydası yok. Ne siteleri kapattırarak, ne de bu sitelerden müzik indiren bir kurban seçip 22 yıl hapis cezası vererek bu iş halledilebilir.
www.tips-fb.com TwitterTwitter Takip

18 Kasım 2010 Perşembe

Geç kalmış bir kurban yazısı

Malumunuz, şu sıralar kurban bayramını idrak ediyoruz milletçe. Kimimiz bir ay boyunca tıka basa yiyeceği kavurmaların hayaliyle yanıp tutuşurken, kimimiz bu tabloya olanca gücüyle karşı çıkıp, bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Ben ikinci gruptanım. Öncelikle bu karşı çıkışı da kendi içinde ayırmak gerekli bence. Çünkü ne zaman bir kurban tartışması açılsa, kurbancı taraf, karşısındakinin argümanını hiçe sayarak, Doğudaki örenleri ziyaret eden turistlere ezbere metin okuyan çocuklar gibi bütün bildiklerini saymaya başlıyor.
Efendim, öncelikle bu karşı çıkan grubu da alt başlıklara ayıralım:
a) Et yiyenler, ve fakat, Tanrı için hayvan kurban edilmesine karşı çıkanlar.
b) Hiçbir şekilde hayvansal besin tüketmeyenler, her türlü hayvanın kurban edilmesine karşı çıkanlar.
Açıkçası b şıkkı, bu tür tartışmalarda alnı ak çıkması en garanti şık. Çünkü "Etleri lüp lüp yiyon, sonra da moderenlik taslıyon" vb. suçlamalara maruz kalmıyorlar.
Öncelikle, et yiyen bir insan da pekala hayvansever olabilir. Vejetaryen olmaması, onun bu hakkını elinden almaz. Onun savunduğu; modern kesim teknikleri varken, mis gibi kasaplarda satılmak üzere, otomatik kesim ve paketleme makinelerinde, insan tenine, türlü çeşit pis yere değmeden işlenen ve tüketilmeye hazır hale getirilen etler varken, hala ilkel kabileler gibi topluca hayvan katletmenin yanlış olduğudur. Çünkü bu yöntemin, bir şaman adetinin günümüze uzantısı olduğunun farkındadır, öyle olmasa bile, zamanında bu amelin, ticari, komünal ya da sosyal gerekçeler sebebiyle insanlara ibadet olarak belletildiğini bilir. Hal böyle olunca da kurban kesmeye gayet tabii karşı çıkma hakkını kendinde görebilir. Akşama mis gibi pirzolayı afiyetle yiyeceğini bilse de!
Gelelim b şıkkına. Bu şıktan insanların vegan olanlarını anlayamadığım gibi, ekolojik sebeplere vejetaryenliği seçenleri anlayabiliyor ve saygı duyuyorum. Onlar, dünyanın kaldırabileceğinden fazla hayvan yetiştirilmesinin, çevreyi ve dünyanın geleceğini nasıl olumsuz etkilediğini, bir büyükbaş hayvanın dışkısının yıllar boyu nasıl sera etkisi yaptığını bilir ve sadece onlara acıdığı için değil, bilinçli bir doğa düşkünü olduğu için bu hayatı seçer. Aynı zamanda bu hayvanların yine haddinden fazla üretilip, tüketilmesinin besin zincirini nasıl olumsuz etkilediğini, adeta domino taşları gibi, dönüp dolaşıp kabağın Afrikalı çocukların başında patladığını da bilir. Çünkü bu etler fakirlere gitmez bilindiği üzere, yine koca popolu obezlerin midesine iner, bir yandan da kapitalizmi besler. Amma... Hayvanlara yazık oluyor diyen vejetaryenlerin yarısının evinde mutlaka kedi, köpek vardır. Bunlar otla beslenmiyor ya? Et yiyor hayvan. O halde bu argümanın desteksiz, çift yüzlü (iki yüzlü demedim bak) ve oynak bir havası olduğunu hepimiz anladık, değil mi?
Hayvan kesilmesine karşı olmayanların diğer bir söylemi de "Fakir fukara et yiyecek ama". Külliyen yalan. Belki kasabalarda ve bazı taşra bölgelerde böyledir ama metropollerde herkes kendi çalıp, kendi oynuyor. Fakir yine akşama menemen yiyor, bunu da bilin.
Gelelim Tanrı'nın kurbanı, gerçekten fakir fukara et yesin diye yollayıp yollamadığına. Şu yazıda her şey olduğu gibi belirtilmiş, müsaadenizle linkini yazıyorum: Kan Akıtma Yoluyla İbadetin Dindeki Yeri Burada da okuyacağınız üzere, kutsal kitaplarda kurban, muhtaçların boğazından bir lokma et geçsin diye değil, Tanrı kan istediği için ibadet haline gelmiştir. Bu söylemi de attık bir kenara.
Elimizde kalanlara bakarsak, bütün hayvanların yaşama hakkına saygı duymamız gerektiğini bir kenara not etmeliyiz öncelikle. Dindar da olsak, ateist de olsak. Bunun yanında etin, insan beslenmesindeki önemini de unutmamalıyız. Özellikle gelişim çağındaki çocuklar ve 0 kan grubuna dahil olanlar için... Ve artık ibadetlerin günümüze ayak uydurması, sosyal paylaşım adına daha yararlı hale getirilmesi için hepimiz çaba sarf etmeliyiz. Asgari ücretle 6 çocuğa bakan komşumuzun, o etleri saklayacak bir buzdolabı bile yoktur belki. Halbuki bunun yerine o kurbanın parasını versek onlara, isterse et alsın, isterse çocuğuna mont alsın, isterse kirasını ödesin. Ama anlatamazsınız ki, Tanrı kan istiyor. Laf üstüne laf olmaz, haşa. Yine de hatırlatayım: Lösemili Çocuklar Vakfı
Hepimize iyi bayramlar.
www.tips-fb.com TwitterTwitter Takip