26 Mayıs 2012 Cumartesi

Enine boyuna kürtaj

Kürtaj meselesi çetrefilli meseledir. İçinde bir sürü konu barındırır; değer yargıları, dini hassasiyetler, tıp etiği ve daha birçok şey. Ama bence bu etkenlerin içinde en mühimi, fetüs üzerinde en büyük söz hakkına sahip olanların, yani ebeveyn adaylarının bebek sahibi olma kavramına bakış açıları, bu yükümlülüğü kaldırıp kaldıramayacakları ve daha da önemlisi bu konuda gönüllü olup olmadıkları. Bir kısım insanların aklında canlandığı gibi, şehvetlerine yenik düşüp, korunmadan hunharca seks yapanların son çaresi değil kürtaj. Eğer bir istatistik oluşturulsa ve kürtaj yaptıranlar kategorilendirilse, evli olanlar, evlilik dışı kürtaj yaptıranları geçer. Liste, doğum kontrol yöntemlerinin bilinmemesi ya da zevkten feragat etmemek için kasıtlı olarak kullanılmaması sonucu oluşan kazalar ve eşe yönelik tecavüz (muhafazakarlar bu kategoriyi kabul etmeyeceklerdir, çünkü onlara göre kadının tapusu erkekte, seks yapmak istemediğini beyan etme gibi bir lüksü yok) ve son olarak sorunlu hamilelik dolayısıyla yaptırılan zorunlu kürtajlar olarak sıralanırdı. Bu saydığım kürtaj sebeplerini tek tek ele alacağım ve kendi değer yargılarıma göre haklı sebeplerini sıralayacağım.

Doğum kontrol yöntemlerinin bilinmemesi ya da zevkten feragat etmemek için kasıtlı olarak kullanılmaması sonucu oluşan istenmeyen hamilelikler: Bu tür hamileliklerde kabahatin çoğu erkektedir çünkü evin direği, gözün bebeği, et ete değecek diye tutturmuş ve prezervatif kullanmamıştır. Geri çekeceğim derken ise geç kalmıştır. Kadın da az suçlu değildir hani, çünkü artık spiral taktırmak çocuk oyuncağı gibi bir şeydir. Suçlu aramayı geçersek, ortada istenmeyen bir bebek var. Hakkında plan yapılmamış, tam da babanın işsizliğine denk gelmiş, yeşil sümüğü burnunda balon balon olmuş hasta, bakımsız abi-ablalarının ortasına, iradesi dışında düşüverecek bir bebek... Hadi diyelim ki ekonomik durumu iyi bir aileye denk geldi şans eseri, o zaman da hırs küpü annenin, umursamaz babanın ve Doğu Avrupalı gaddar dadıların elinde çekiştirilmekten sünecek, perişan olacak. Sevgisiz, ilgisiz, sürekli kendini suçlu hissedeceği bir yetişkinliğin temelleri atılan bir çocuk. Şimdi söyleyin, bu çocuğa sahip olmamayı seçmek mi daha ahlaklı, yoksa "gerçek bir hayat"ı karartmak mı?

Eşe yönelik tecavüz sonucu oluşan hamilelikler: Hiçbir kadın, ağlarken, tokatlar yiye yiye kendisiyle birlikte olunan bir gece hayat bulan bir çocuğu istemez, istemeyebilir. Daha fazla uzatmaya gerek yok her halde. (Eş haricinde mağruz kalınan diğer bütün cinsel saldırılar da bu kategoride incelenebilir.)

Sorunlu hamilelik dolayısıyla yapılan zorunlu kürtajlar: En çok tantananın koptuğu kürtaj türü bu. Eleştirileri okurken de dinlerken de beni çığrımdan çıkaran kürtaj türü aynı zamanda. Empatiden yoksunluğumuzun en açık belirtileri, bu konuyu tartışırken ortaya çıkar. Engelli bir birey yetiştirmenin maddi manevi zorluklarını bilmeyen, o çocuk adına gelecek kaygısı taşımanın yürek çarpıntısını, endişesini hissedemeyen insanların tükürüklerini saça saça karşı olduğu bir durum bu. Down sendromlu, otizmli ya da bedensel engelli bir çocuğa sahip olmak her şeyden önce maddi bir güç istiyor. Hem Türkiye, daha otizmli çocuk eğitiminde profesyonelleşmekte bir arpa boyu yol alamamışken, o çocuğun toplumsal uyumu için ne kadar doğru bir yer olabilir ki?

Gayrı meşru hamilelik sebebiyle yapılan kürtajlar: Evlilik dışı ilişki, ne kadar sıkı bir yönetim, devlet politikası vs. uygularsanız uygulayın yeryüzünden yok edilemeyecek bir şey. Yani insanların vajinasını kızgın demirle dağlasanız, testislerini aç kurtlara yedirseniz bile (içimdeki gizli muhafazakarla da tanışmış oldunuz, şaka tabii ki) önüne geçemezsiniz. Yani bu kürtaj kategorisini eleştirirken, takılı kalacağımız yer evlilik dışı olması değil, iki tarafın da istemediği, hatta aile büyüklerinin bile ömrü boyunca kabullenemeyeceği bir bireyin dünyaya geliyor olmasıdır. Bana kalırsa, günün birinde kürtaj yasaklanırsa en çok bu çocuklara yazık olacak. Ya bir lise tuvaletinde, ya da apartman boşluğunda son bulacak birkaç dakikalık yaşamları. Diyelim ki anne, bir şekilde çocuğuna kıyamadı, büyütmeye karar verdi. Çocuğun zaman içinde hissedeceği toplumsal baskıyı düşünebiliyor musunuz? 


Fetüsün yaşam evresi, ruh kavramı, bilinç kazanma, kalp oluşum süreleri ve acının hissedildiği dönem gibi birçok kriter rol oynuyor bu konuları tartışırken. Kimi, yumurtanın döllendiği andan itibaren birey sayıldığını ve bunun çok günah olduğunu savunuyor, kimiyse "İstersem 6 aylıkken aldırırım, sananeağ" diye feryat ediyor. Bence aklı selim bir tartışma ortamı oluşturulmak isteniyorsa, bu iki uç da susturulmalı ve kürtaj meselesi kanunlarla sıkı sıkıya çerçevelendirilmeli, yetkisiz kliniklerle kişilerin eline düşmesi engellenmeli. Hali hazırda iki ayı dolmamış hamilelikler yasal olarak sonlandırılıyor. Devletin, bireylerin bedenleri üstünde söz hakkı sahibi olması demokrasiye aykırı bir durum. Bir kimseye yapacağı çocuk sayısını söylemekle ona hiçbir zaman çocuk sahibi olmaması gerektiğini söylemek aynı abeslikte. Bedenin tasarrufu, sadece sahip olan kişiye ait kalmalı. Zaten tıklım tıklım olan çocuk esirgeme kurumlarına yenilerini eklemenin hiç lüzumu yok, vebali de ağır. Çünkü maalesef her bebek rızkıyla gelmiyor. Diğer bir husussa, canlı kürtaj videoları ve operasyon sonrasında paramparça olmuş bebek kafasının yanına 50 cent bozukluk koyup kameraya poz veren Dr. Caligari kılıklı garip tıp adamları. Bence kürtajın öcü gibi görülmesinin ve hakkında cahilce yapılan yorumların kaynağı biraz da bunlar.


www.tips-fb.com TwitterTwitter Takip