14 Nisan 2012 Cumartesi
Devir "parlat cilala" devri
Seksenli yıllarla birlikte kırsaldan kente göçün zirveye ulaşması neticesinde bir arabesk furyası başladı. Orta sınıf giderek yok olmaya yüz tuttu ve zenginle fakir arasındaki uçurum, rahmetli Özal'ın Küçük Amerika hayalleriyle iyice büyüdü. Bu dönemin habis kalıntılarından biri de kuşkusuz arabesk akımıydı. Eskiden yoksulluk, kol kırılır yen içinde kalır prensibiyle konu komşuya bile hissettirilmezken artık yoksulluk hikayeleri satar hale gelmişti. Küçük Emrah'lar, Ceylan'lar, hep bu duygu sömürülerinin eseriydi. Annesi gündeliğe giden yetim ama yetenekli bir çocuk, bir gün İMÇ'de keşfedilir ve ayda bir yaptığı plaklar, filmlerle parayı bulur, o zamanın gazetelerine verdiği "Biz o kadar fakirdik ki kasetin etli bir yemek olduğunu sanırdık" beyanatlarıyla için için ağlattığı halk, bu yetenekli sabinin bütçesine katkı sağlamak için kasetçilere koşup albümlerini alırdı. Bu söylemin sanırım son temsilcisi Seda Sayan. Alt kültürden geldiğini saklamayan ve hatta bununla gurur duyan ve bu durumun ekmeğini yiyen bir tek o kaldı. Şimdilerde ise durum değişti. En sıradan hayat hikayeleri bile allanıp pullanıyor, en cilalı haliyle anlatılıyor. Özellikle hafta sonu eklerinde ünlülerle yapılan röportajlarda "Nasıl bir çocukluktu sizinkisi?" sorusuna "Rüya gibiydi. Babamın kucağından hiç inmezdim. Aklımda ilk canlanan 320 kişilik sofralarımız, akşam muhabbetlerimiz. Dedemin Kore Savaşı hikayeleri, bu arada dedem çok soyludur, IV. Louise'nin 8. kuşak torunu. Robert Koleji üçüncülükle kazandım ama kronik astımım vardı, annem kıyamadı. Babam bizi rahata da alıştırmadı öyle, her türlü hayatı gördük. Kah Vaniköy'deki yalımızdan kalkıp Kanlıca'ya pudra şekerli yoğurt yemeye gittik, kah bir gece uykumuzdan uyandırılıp Maldivler'e tatile götürüldük. Böyle mütevazı ve sıradan bir çocukluktu işte." cevapları bende tebessüm uyandırıyor. Bir kere maddi durumu ne olursa olsun, kimsenin çocukluğu bu kadar kusursuz olamaz. Ben bunu travmatik durumları unutma taktiği olarak görüyorum. Her şeyin en iyisini anımsamak ve abartıp yeniden sunmak. Diğer yandan, böyle röportajları okuyunca, sabah programlarında, yardım konserlerine katılmaktan kendine ev alamadığını, annesinin gecekondusunda oturduğunu söyleyen ama çekim için arkadaşımı yalı dairesine çağıran TSM şarkıcısı geliyor. Birileri artık ona bu yöntemin tutmadığını söylemeli.
Twitter Takip
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder