"Girls can wear jeans (Kızlar kot pantolon giyebilirler)
Wear shirts and boots (Tişört ve bot giyebilirler)
'Cause it's OK to be a boy (Çünkü erkek olmakta bir sorun yok)
But for a boy to look like a girl is degrading (Ama bir erkek için kız gibi görünmek aşağılayıcıdır)
'Cause you think that being a girl is degrading (Çünkü sen, kız olmanın aşağılayıcı olduğunu düşünüyorsun)
But secretly you'd love to know what it's like (Ama içten içe, bunun nasıl bir şey olduğunu bilmek hoşuna giderdi)
Wouldn't you (Değil mi?)
What it feels like for a girl" (Bunun bir kıza nasıl hissettirdiğini)
Yukardaki dizeler, Madonna'nın "What It Feels Like For A Girl" şarkısının girişinden. Aslen The Cement Garden filminden, Charlotte Gainsbourg'un bir repliğinden alıntı olan sözlerin bugün yeniden aklıma düşüvermesinin sebebi, Malezya'dan gelen utanç verici bir haber. Yaşları 13 ile 17 arasında değişen 66 erkek çocuğunun, efemine hareketler sergiledikleri düşüncesiyle erkeklik kursuna gönderilmelerinde karar kılınmış. Zorlama yok-muş ve tamamen isteğe bağlıy-mış. (O yaşta nasıl bir gönüllülük söz konusuysa!) Kursta temel olarak fiziksel derslerin yanı sıra dini eğitim de verilecekmiş. Çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ülkede doğal olarak eşcinsellik yasak. Bu eğitimin amacı da kurs yetkilisi tarafından, çocukların ileride "travesti veya eşcinsel olarak zor bir hayat sürmeleri"ne erkenden engel olmak şeklinde açıklanmış. Bizde ancak Aliye Kavaf'ın aklına gelebilecek bu dahiyane fikrin, Malezya gibi muasır medeniyetler seviyesindeki bir ülkenin yetkililerince düşünülmüş olması, sabık vekilimiz için ne acı... Neyse.
Dünyada şaha kalkan bir muhafazakarlık akımı var ve doğu batı dinlemeksizin yayılıyor. Bu akımın ilk vurdukları ise her zamanki gibi eşcinseller ve kadınlar oluyor. Çünkü moderniteyi yaşayıp bitirmiş ülkelerden tutun, Angelina Jolie'nin pirinç lapası ve Vermidon götürdüğü ülkelere kadar ataerkillik hakim. Erkek olmak demek; güçlü olmak, egemen olmak demek. Siyasette, iş dünyasında, hatta sanatta bile erkek egemenliği söz konusu. Böyle bir ortamda eşcinsellerin ve kadınların baskı altında olmaması imkansız.
Bu ortamın en olumsuz getirilerinden biri homofobi, yani eşcinsellerden nefret etme. Bu nefretin sebebinin yalnızca, başkalarına hiçbir zararı olmayan ve her birey gibi kendinden mesul olan eşcinsellerin, heteroseksüel hemcinsleri gibi giyinmemeleri/davranmamaları olmadığını hepimiz biliyoruz.
Kadın gibi hissettiği için kadın gibi giyinen bir travesti, kimi ilgilendirir? Neden nefret uyandırır? Bilimsel verilerim yok. Uzun uzadıya anketler yapmadım ve insanları floresan ışıklı eter kokulu küçük odalara tıkıp korkunç deneyler de yapmadım. 24 yaşıma kadar okuduklarımdan, edindiklerimden yola çıkarak bu nefretin sebebini biraz daha belirginleştirmeye çalışacağım.
Hepimiz şahit olmuşuzdur, erkek gibi davranan kızların ailelerince övüldüğüne. "Erkek gibi kız", "delikanlı kız", "babasından iyi futbol oynuyor" gibi şeyler kulağımıza çalınmıştır. Kimse o kızların bir gün lezbiyen olacağını düşünüp yanağına şaplak atmaz. "Kızzz, kendine gel, az kırıt şööle bak anan gibi" demez. Çünkü erkek olmak ya da erkek gibi olmak avantajdır. Böyle kızlar kendini ezdirmez, kendisine yan gözle bakan erkeğe dersini kendi verir. Ama bir kızı da sevebilir. (Allah korusun nidaları)
Beri yandan bir erkek çocuğu, arkadaşının Barbie bebeğiyle oynadığında anneler telaşa kapılır. Eskiden, babaya bir şey çaktırmadan bebekler çöpe atılır, yerine oyuncak silah, polis arabası gibi "eril" oyuncaklar konulurdu. Şimdi ise "modern" anneler, kelebegiz.biz, kanatlianneler.com gibi sitelerin pudra pembesi forumlarında, "L'Oreal mi Wella mı yardım edinnnnnnnn" konusunun hemen altına "Benim Hasan Berk bebekle oynuyooo" şeklinde yardım başlıkları açıyorlar. Biraz felaket tellalı olan "Ayy sakın oynatma, büyüyünce gey olurmuş" diye feveran ederken, biraz daha aklıselim olanı "Benim Muharremcan da oynuyordu, şimdi aslan gibi, korkma" diye yüreklere su serpiyor. O çocuğun iç dünyasıyla kimse ilgilenmiyor. Çünkü o çocuğun cinsel yönelimi bir gün ortaya çıktığında, bunun vicdan azabını kaldıramayacaklarından korkuyorlar. Çocuklarıyla en çok ilgilenen bireyler olarak, kocalarının "Hep senin yüzünden oldu bunlar" şeklindeki suçlamalarından çekiniyorlar. Bu durumla yüzleşmekten korkmasalar, saç boyalarının tartışıldığı bir foruma değil, bir pedagoga danışır, maddi imkanları yoksa dahi tıbbi destek forumlarından bilgi alırlardı. Onların duymak istediğiyse sadece "Çocuğun eşcinsel olmayacak".
Sadece aile değil, okul ortamı da doğuştan eşcinsel yönelimli çocukların kabusu. Özdeşleştiği kızlarla oynayan çocuklar, bilinçsiz öğretmenlerce sınıf içinde uyarılıp rencide edilebiliyor. Daha da kötüsü, erkek arkadaşlarıyla oynamaya zorlanabiliyor. Bu da kimi zaman, o yaşlarda bilinçlilikle gerçekleşmeyen cinsel istismar ya da tacizlere davetiye çıkarıyor.
Mizojininin (Eski Yunanca kökenli, kadına duyulan nefret anlamındaki sözcük) ardındaki dini ve mitolojik sebepler, günümüz toplumlarında hala geçerli. Şeytani kadın, erkeğin artık kemiğinden yapılan kadın gibi inanışlar, kadınların netameli, kimi zaman ölümcül varlıklar oldukları inancını besliyor. Bu da, doğuştan erkek olma lütfuna erişmiş bireylerin kadın gibi davranmasını "garip ve kabul edilemeyecek" bir şey olarak belletiyor alttan alta. Yani aslında homofobinin altında, kadın düşmanlığı yatıyor. Erkek Fatma'lar baş tacıyken, annesinin ayakkabısını denerken yakalanan erkek çocuğu sopayı yiyor. (Son günlerde moda olan bir reklamdaki efemine karakterin yerine, "adam gibi adam" abisinin getirilmesi de ülkemizdeki homofobinin ve farklı cinsel yönelimlere tahammülsüzlüğün açık ifadesi.)
Umarım bu yükselen muhafazakarlık, daha farklı alanlara, daha yoğun şekilde nüfuz etmez. Zaten her şeyin müsebbibi de bu ucube kavram değil mi? Orta sınıf ahlakının omurgası. Kol kırılsın ama yen içinde kalsın. Gerçek muhafazakarlığı takan kim? Öyle görün yeter. Bu yüzden emerek büyüdüğümüz memeleri kapatmak için bu kadar çabalıyoruz, kadınların kafasını bez parçalarıyla sararak "var ama yok" hale getirmeye çalışıyor, adına da özgürlük diyoruz. Kadınları sevmiyoruz ve sevmemeye devam edeceğiz. Ta ki bütün insanlar, kadın (gibi) olmanın kutsallığını fark edene dek.
İlgili şarkı:
Gayet başarılı, tebrik ediyorum.
YanıtlaSilTeşekkürler.
YanıtlaSilHarika yazmışsın.Yazını okurken aklıma Boy's Don't Cry filmi geldi.
YanıtlaSil