4 Ocak 2011 Salı

Hilmiii, çabuk ver şu ayfonu...

Akıllı telefonlar çıktığından beri fotoğraf veya video çekip internete koymak da moda oldu. Artık kreş bebeleri bile deneysel videolar çekip koyuyorlar profillerine. Eskiden, avam tabakanın eline kamera aldığı nadir zamanlardan biri düğünlerdi. Şimdi öyle değil. Babalar, çocuklarının doğumuna giriyor elinde profesyonel kameralarla. Sonra o bebeğin hayata adımını attığı ilk gününden, üniversiteye başladığı güne kadar 17.298 poz çekip arka arkaya koyuyor, slayt gösterileri yapıyorlar. Eh, bu da anlaşılabilir bir şey. Üstelik ilginç de. Ama şu sosyal medyanın yayılımından sonra vuku bulan bazı patetik durumlara hayretle yaklaşıyorum. Ultra detone sesleriyle amatör klipler çekmeler, çakma şiirlerini ağlak bir fon müziğiyle webcam'de kaydedip sanal star olmalar... Hadi bunu yapanları da anlıyorum, çevrelerinde onları fark edecek kimseleri yoktur belki, kendilerini bu şekilde ifade ediyorlardır... Ama aklı selim insanların iPhone'larıyla günün her anı çekip paylaştıkları fotoğrafları anlamıyorum. Sorsanız anı yaşıyoruz derler ama böyle her dakika özel bir kare bulma takıntısıyla yaşarken nasıl anı yakalayabilir ki insan?
Misal, Betty Boop desenli mutfak önlüğünü, arkadaşının yılbaşında hediye ettiği Brigitte Bardot şeklindeki şamdanı, e-Bay'den satın aldığı 3. baskı Historie de l'Oeil kitabının kargo irsaliyesini çekip koyuyor adam... Bir de ameliyatla aldırdığı tümörleri falan çekenler var ki onlar zaten Allah'a emanet. Ben mi çok kazmayım yoksa bu insanlar gerçekten mi 'hayattaki küçük, mutlu detaylar'ı iyi yakalıyor, bilmiyorum ama bu 'ilginç' paylaşımların çoğu bana zorlama geliyor. Ne diyelim, bundan sonra aldırdığı bebeğin kavanoz içindeki görselini 'Bakın, bu da minik Berke' yazısıyla paylaşacak olandan korusun bizi yüce rabbim.

Tükürdüğümü yalıyorum

Geçen günlerde yazdığım Bir kariyer nasıl mahvedilir? başlıklı yazımda Aşkın Nur Yengi'nin son albümünün çıkış şarkısını beğenmedimi belirtmiştim. Albümden de umutsuz olduğumu söylemiştim ama yanılmışım. İyi ki de öyle olmuş. Öpeyim Geçsin, ilk klip için 'catchy' bir şarkı olmasının yanı sıra, benim için hala vasatın altında bir şarkı. Ama diğerleri öyle değil. Ayrı Gayrı, Kibrit ve Alev, Başka Sözüm Yok gibi yavaş şarkılar patlayacak bu albümden. Sezen Aksu imzası taşıyan Yasak Elmam ve Gözümün Bebeği şarkılarıysa hiç ummadığım bir şekilde beğenmediklerim arasında yer alıyor. Ne var ki ben hala kendisinin ne zaman Yunan müziklerini uyarlamaktan ve her albüme bir tane korkunç cover (Bekleyenim Var, Sana Merhaba Dedim) ekleme huyundan vazgeçeceğini merak ediyorum. Yasemin Yağmurları'nda yer alan Dün kadar güçlü bir balad içermese de, A.N.Y. diskografisi içerisinde, satın alınıp arşive eklenmeyi hak edecek güzellikte bir albüm olmuş.

Dediğim gibi oldu

Yerli Dizi Yersiz Uzun eylemi hala ses getirmeye devam ediyor. Keşke sadece ses getirmese de birileri harekete geçip devrim niteliğinde bir şeyler yapsa. Ama o kadar kolay değil maalesef bu işler. Çünkü telaffuzu bile zor rakamlar dolaşıyor ortalıkta, tek bir yapımla köşeyi dönüyor insanlar. Yine geçenlerde yazdığım bir yazıyı referans göstererek haklı çıktığımı (öyle olmasını istemesem de) belirtmek istiyorum. Kimin eylemi? başlıklı yazımda, eğer süreler kısalırsa, star oyuncuların ücretlerinin de düşürüleceğini, yapımcıların, reklam paylarının azalması dolayısıyla kazanacakları parada ciddi bir azalma olacağından, böyle bir şeye sıcak bakmayacaklarını yazmıştım. Oyuncuların, bu gerçeği göz önünde bulundurmadan, sürelerin 45 dakikaya düşmesi halinde kendilerinin hiç etkilenmeyeceğini düşünerek eyleme katıldıklarını da eklemiştim. Öyle olmuş gerçekten de. Yapımcıların "Süre inerse, oyuncuların ücretleri de düşer" restinden sonra o gün eylemde pankart taşıyan 'aktivist' oyuncular da sızlanmaya başlamış.
Onlardan biri olan Halil Ergün, süreyle aldıkları para arasında bir ilişki olmadığını, böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini belirtmiş. Kendisi eski bir solcu ve emekten yana olan biri(!) Açıkçası bu fedakarlığı ilk ondan beklerdim. Ama gerçek sanatçılar da kendini belli etti bu sayede. Erdal Özyağcılar, bu kesintilerin, set işçilerinin ücretlerine yansıtılması kaydıyla indirimi seve seve kabul edeceğini söylemiş. Deniz Çakır da buna yakın bir açıklama yapmış. Ama diğer star oyunculardan itiraz sesleri yükseliyor. Yine aynı şekilde, set işçilerinin, süre kısaltmaya gidilmesi halinde aldıkları paranın yarıya düşmesini kabul etmektense, 20 saat çalışıp aynı parayı almayı yeğleyeceklerini biliyordum. Timur Savcı'nın da dediği üzere, insani olmayan şartlarda çalışan bu insanlar, 90 dakika çekmeye devam edip, yine 1000 lira almaya razı olacaklardır. Gönül ister ki bu kesinti oyuncuların bütçesinden değil, yapımcıların cukkasından yapılsın ama maalesef hiçbiri böyle bir cengaverlik yapmayacaktır. Yani, yine emekçi emekçiyi korumak, kollamak durumunda. Bakalım neler olacak...
www.tips-fb.com TwitterTwitter Takip

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder