27 Haziran 2012 Çarşamba

Hayvanseverölçer

Hayvanseverliğin lamı cimi olmaz; ya hayvan seviyorsunuzdur ya da sevmiyorsunuzdur. Gelin görün ki hayvanseverliğin de aslında öyle belli bir ölçütü yok. Yani avuç içi kadar köpeğini şeker pembesine boyatıp caddede gezdiren hanım kız da, sosyal medya profilinde dakika başı bir kap su uyarısı yapıp aslında köpek dövüştüren de hayvansever sayılıyor. Peki ama gerçekten böyle mi?
Kedilerle köpeklerin savaşı meşhurdur. Bu savaş sadece hayvanlar bazında değil, kendilerini sevenler bazında da sürüyor bence. Hem kedi hem köpek seven, daha doğrusu besleyene rastlamak pek de mümkün değil. İkisinin de fanatiği birbirinden beter. Ben kediciyim ve açıkçası hayvanseverliğin turnusol kağıdının bu olduğunu düşünüyorum. Yani kedi sevmeyen, hayvan sevdiğini iddia edemez. Bu görüşümü destekleyen ve gözlemlerime, tecrübelerime dayanan gerekçelerim de var elbet. Şöyle küçük bir karşılaştırma yapabiliriz:

-Kedi seven biri, diğer bütün canlıları karşılık beklemeden sevebilir. Çünkü bir kedinin asla müdanası yoktur. Genellikle insanoğlunun, bu sevimli varlığı kendisi gibi sanıp nankör diye nitelendirmesinin sebebi budur.
-Köpek seven insan, yaptığı iyiliğin mutlak karşılığını bekler. Beslediği köpeği evi beklesin, hiç olmadı yolda ona eşlik etsin, o da olmadı sırf varlığıyla havasına "karizma" katsın ister. Beklentilerini karşılamazsa yallah barınağa.
-Kedilerin sevgisinin gerçekliği daha anlaşılır niteliktedir. Sadece başını okşadığınız için bacaklarınıza sürtünüp reverans yaptıktan sonra yoluna devam eden bir kedinin sevgisi yüzde yüz gerçek sevgidir.
-Başını okşadıktan sonra çantanızdan çıkaracağınız bir kemik parçasının beklentisiyle salyalarını akıtan köpeciğin sevgisinin ise dalkavukluk mu yoksa samimi mi olduğunu anlamak zordur.
-Kedi severler doğaya saygılıdır. Kuru mamayı bile mümkün olduğunca bir kap eşliğinde koyar. Köşelere bıraktığı su kaplarını sık sık yeniler. 
-Köpek severler, gezdirdikleri köpeklerin dışkısını pekala yolun ortasında bırakabilir. Uyardığınızda saldırgan bir tavır takınabilir. 
-Kedi severler, mama verdiği kedi, yem attığı güvercin korkmasın diye yemeğini bitirene kadar ürkütecek, rahatsız edecek bir şey yapmaz.
-Köpek severler, sahipli hayvanlarına, zaten yiyip içememekten dal gibi kalmış zavallı bir sokak kedisinin su kabından yalap şalap su içirmekten imtina etmez. Bu da yetmezmiş gibi o suyun üstüne takviye yapmadan yoluna devam eder.
-Bir kedi sever her halükarda, her canlının kurtarıcısıdır.
-Bir köpek sever, heybetli köpeğinin diğer canlıları korkutmasından, saldırma benzeri hareketler yapmasından zevk alabilir hatta teşvik edebilir.

Genellemeler elbette hatalı tespitler barındırabilir ama şimdiye kadarki gözlemlerim bu yönde. Siz siz olun, elinde tasmayla köpek gezdiren herkesi hayvansever sanmayın. Hiç hayvan sevmeyen ya da beslemeyen ama doğaya onlardan daha saygılı davranan insanlar bile onlara yeğdir.

www.tips-fb.com TwitterTwitter Takip

8 Haziran 2012 Cuma

The MDNA Tour: Madonna bizi kutsadı

20. ve 21. yüzyılın en ikonik isminin, yani Madonna'nın 7 Haziran TT Arena'daki konseri hakkında yirmi dört saat içinde her şey yazıldı, çizildi. Ben çok uzatmayacağım ve gidemeyenler için şu tarifleri yapıp, konser günümü "özet geç"eceğim. Bir Madonna konseri demek; ani duygu geçişleri, dünyadan tamamiyle ama tamamiyle kopmak ve müziği akciğerlerde hissetmek demekmiş. Öyle ki konser bittiğinde, lucid dream ve astral seyahat takıntılılarının yakındığı, bir süre sonra gerçek hayattan zevk alamama durumunu dahi yaşatıyor size. Çünkü gerçek hayat çok kuru ve sert geliyor ondan sonra. İllüzyon, dini ritüeller, hatta cambazlığı bir arada görebileceğiniz yegane ortammış bir Madonna konseri. Yıllarca fotoğraflarına, video kliplerine baktığınız, kimi zaman saçının tonu için bile arkadaşlarla saatlerce konuştuğunuz birini kanlı canlı görmek ise tarifsiz.
Saha içi kategorisinde olduğum için Şubat'tan beri mümkün olduğunca erken gitmek vardı aklımda. Öyle de yaptım. Gittiğimde 12'yi biraz geçiyordu ve esas girişten bir önceki girişte bekleşenlere katıldım. Fazla kalabalık sayılmazdı. Bir süre sonra kapı açıldı ve koşarak esas girişlere doğru yola koyulduk. Burada yaklaşık 7 saat bekledikten sonra nihayet stada girişler başladı ve "demiri tutmak" için koşarak alana girdik. Tam da düşündüğüm gibi saha içinin demirlerini tutuyordum ve sahne önüyle aramda 60 cm vardı. Ve o da nesi? Sahnede tıpkı Madonna'ya benzeyen biri var ama o değil. Bir saniyelik burukluk ve... Meğer kraliçe üçgenden sahneyi izliyormuş ve soundcheck'in son dakikalarıymış. Kendisini gündüz gözüyle ve "sivil" görmek apayrı bir duyguydu. Sahneden ayrılırken hayranların (çoğu arkadaşım ve harika iş çıkardı(k)lar) bağrışması sonucu onlara eğildi ve sus işareti yaparak bir şeyler söyledi. Ardından sahneden ayrıldı. Bir süre sonra İsralilli DJ Offer Nessim sahneye çıktı ve kendi playlistinden şarkılar çaldı. Kendisini Martin Solveig sananlara küçük bir Google görseller tavsiyesi bu arada.
DJ ile pek coşmadım çünkü enerjimi Madonna'ya saklamak istiyordum. Derken saat 22:20 gibi ışıklar söndü ve çan sesleri duyuldu. İnanılmaz bir andı. Bilindik açılış gerçekleşti ve unutulmaz deneyim böylece başladı. 

Konseri anlatmaktansa o gece hakkında notları paylaşmak istiyorum:
Sahne önü kategorisi, gerçek Madonna hayranlarından çok "Bastım parayı geldim" ve "Ay çok bay geldiaa, çıkıyorum aşkilitom" tarzı huzur kaçırıcı ve dikkat dağıtıcı garip tiplerle doluydu. Gerçek hayranlar ise -neyse ki çoğu üçgene girmeyi başardı- saha içindeydi. Zaten sahne önünün saha içine dönüp "Oha falan yağni, her şarkıyı biliolaaar" türünden bakışları da bunun en büyük ispatıydı. Konser boyunca kurmalı bebek gibi oradan oraya yürümeyip ilk yerleştiği yerden ve mutlulukla izleyebilen tek ünlü ise Derya Köroğlu'ydu.
Madonna'dan daha süslü olmaya and içmiş, full makyajlı ve 1,5 metre topuklularla gelip Direklerarası'ndaki çubuk bacaklı adam gibi gezen kokoş hatunlarsa ayrı bir konu. Bu hususta, kasmayıp çok şık bir eşofmanla gelen Demet Akalın takdire şayan.

Bunun yanında Madonna çok mutluydu ve seyirciyle ilgiliydi. Kürtajla ilgili açıklama yapmaktansa memesini açtı ve "Benim bedenim, benim kararım" kampanyasına en ama en büyük desteği de vermiş oldu. Bir saat kırkdört dakikalık müthiş deneyim, Celebration'la ve küçük Rocco'nun da katılımıyla bitti ve dansçı Yaman Okur Türk bayrağı açtı. Bu arada The MDNA Tour başladığından beri bayrağı açılan ilk ülkeyiz.
Konser sonrası stadyum çabuk boşaldı ama metroya giden yollara dair en ufak bir açıklama ve tabela olmadığı için millet dört bir yana savruldu. Önümüzü göremeden ilerlediğimiz için üst geçit bariyerlerinin dışından yürüdüğümüzü anlamamız ve koşar adımlarla geri dönmemiz ise bir oldu. Öyle bir keşmekeşti ki, normalde burnundan kıl aldırmayacak ünlüler bile metroya yetişmek için korkuluklar üzerinde resmen parende attı. Neyse ki son metroya yetiştik ve dönebildik. Ha, Taksim'e götürmek için kişi başı 40 lira isteyen taksicilere de laflar hazırlamıştım ama bu yazıyı böyle bitirmek yakışmaz.
Sen çok yaşa kraliçe, yaşa ki daha çok gel.



Geceden görüntüler:


Fotoğraf: Burak Yıldız





Fotoğraf: Burak Yıldız





Fotoğraf: Bülent Bayrak



www.tips-fb.com TwitterTwitter Takip