Geçtiğimiz günlerde efsanevi sanatçı Edith Piaf'ın hayatını anlatan "La Mome" (Kaldırım Serçesi) isimli filmi izledim. Açıkçası aklımda canlanan Piaf portresinden oldukça farklı bir kimlik çıktı karşıma. Belki de Candan Erçetin'in edinilmiş frankofonluğunun da katkısı vardı bu bilinçdışı yarattığım imajda ama gerçek Edith Piaf gayet esprili, bunun yanında oldukça melankolik, duygularını dibine kadar yaşayan ve alt sosyo-ekonomik tabakadan gelen biriydi. Erçetin gibi yatılı okulda değil, bir genelevde geçirmişti çocukluğunun bir bölümünü ve bu ikisi arasında, tutkuyla titreşen tiz bir sesten öte bir benzerlik yoktu benim için an itibariyle. (Kendisinin neden ve nasıl Piaf'la özdeşleştiğini anlamak güç bu noktada) Ben daha çok Sezen Aksu'yla özdeşleştirdim Piaf'ı yer yer. Bunun ilk sebebi ikisinin de lakabıydı elbette. Aksu "Minik Serçe" olarak, Piaf ise "Kaldırım Serçesi" olarak anılıyordu. Hatta, Piaf'a verilen ilk isim "Minik Serçe" idi ama daha önce kullanıldığından, prodüktörü tarafından tercih edilmemişti. Yani ilk benzerlik buradan. Diğer benzerlikse tabii ki iki sanatçının da kendi devrinde büyük yankı uyandırması. Tutkulu aşkları, bu aşkların eserlerine yansıması ve daha bir çok benzerlik. Film boyunca tüm bunlar aklımdan geçerken, Piaf'ın hayatında en sevdiği erkeği bir uçak kazasında kaybetmesiyle resmen sarsıldığımı itiraf etmeliyim. Sizin de bildiğiniz üzere, Aksu'nun hem özel hem sanat hayatında çok önemli bir yer tutan müzisyen Onno Tunç da 1996 yılında, özel uçağıyla geçirdiği bir kazada hayatını kaybetmişti. Filmden sonra aklımda hala soru işaretleri vardı. "İsim kaderdir" gibi milenyum safsatalarına çok fazla inanmasam da bu "kader çizgisi ortaklığı"nı ilk olarak lakaplarına bağladım. Tam iki gün sonra bir internet sitesinde gezinirken rastladığım fotoğrafsa ekran karşısında donup kalmama sebep oldu. Aksu'nun eski bir fotoğrafı. Büyük ihtimalle ilk 45'liklerini çıkardığı senelerden kalma... Ve elinde "Kaldırım Serçesi" isimli, Piaf'ın hayatını anlatan bir kitap! Buyurun burdan yakın! Sizce de çok fazla değil mi? Kauntum, sicim teorisi, zamanın göreceliliği, paralel evrenler derken sahiden düşünce gücü insanın kaderini değiştirebilir mi? Yani Aksu, kendini hayatı boyunca Piaf'la özdeşleştirmiş ve tüm bu benzerlikleri düşünce gücüyle yaratmış olabilir mi? Çok mitsel bir fikir ama üzerine düşünüp, çıkarımlar yapmakta da bir mahsur yok. Hatta merak uyandırıcı bile diyebiliriz.
Her ihtimale karşı biz yine iyi düşünelim, iyi olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder