Soğuk savaş biteli çeyrek yüzyıl oldu ve biz adı konmamış bir dünya savaşı yaşıyoruz. Bir zamanlar şeriata karşı tek kalkanımız olan Ajda'nın yelkenleri suya indirmesi gibi, ülkede her şey sarpa sardığında canı dişe takarak gitme ihtimali ile cepte bulundurulan Avrupa'nın da herhangi bir Ortadoğu ülkesine dönebileceğini görmek herkeste derin bir umutsuzluk yarattı. Çünkü artık o "orda bir Paris var uzakta" miti yıkılmıştı. Ülkelerin birbirine "Senin meydanlarına bi' atom bombası atarım görersin" tarzında tehditler savurduğu, her gün çocuk bedenlerinin kıyıya vurduğu bir manzarada umutlu olmak seçimden ziyade lükse dönüştü. Sanat da elbette bundan nasibini alıyor. Bu kanaatim, henüz sis dağılmamışken etrafı görmeye, tasvir etmeye çalışmak kadar fuzuli olabilir. Bunu zaman gösterecek. Ama elli yıl sonra bugünlerde verilen sanat eserlerine bakıldığında derin bir karamsarlık, derdini metaforlarla anlatmaktan ziyade çok daha direkt ve göstermeci yöntemlerle anlatma (mesela anadan üryan soyunma) gibi şeyler göze çarpacak. Benim sorumsa şu; tıpkı Hiroşima ve Nagazaki bombardımanlarından sonra sokaklarda, kıyafetleri etlerine yapışmış halde acı içinde koşan çocuklar gibi, tüm arsızlığıyla, dili bir karış dışarıda ve çırılçıplak koşan Miley mi, yoksa bütün eleganlığı, zamanının dayattığı güzellik kriterlerini yok sayarak ve tabii ki güçlü sesiyle kendini farklı bir yerde konumlandıran Adele mi bugünlerin sembolü olacak?
Miley'nin yerli yersiz soyunması, "bazen çıplaklık sadece çıplaklıktır" şeklinde mi, yoksa "iki yüzlü toplumsal normlara, kilisede duasını eden ama Ortadoğu'yu kana bulamaktan imtina etmeyen ülkesiyle ruhunu kıvançlandıran, ABD'nin demokrasi ve insan hakları üzerine değil de Hıristiyanlık temelleri üzerine kurulduğunu iddia eden bağnaz cumhuriyetçileri destekleyen vatandaşlarına karşı bir tepki" olarak mı yorumlanmalı? Miley'nin bu kadar teferruatlı düşünebilme ihtimalini göz ardı edersek, biraz da zorlarsak, bunu alt bilincinin güdümüyle yapıyor olabilir mi? Yoksa artık Nickelodeon bebesi olmadığını, o şurup şeker kızdan eser kalmadığını mı bağırıyor ulu orta? Daha da basite indirgersek, sadece ilgi çekmek mi istiyor?
Adele'e gelirsek, iki albümlük bir Susan Boyle vakası olup olmadığını ya da gerçekten insanların kalite ihtiyacını gideren birkaç isimden biri olduğu için mi bu kadar sevildiğini yine zaman gösterecek. Ama ben Adele'in klasikleşeceğini, bundan sonraki işlerinin ise bu kadar ses getirmeyeceğini düşünüyorum. Henüz insanlar onu kafalarında tam olarak kategorize edemediler. Adult contemporary işler yapan bütün sanatçılar gibi, her yeni albümde yeni bir şey denemek gibi bir şansı da yok. Peki Adele'i bu kadar özel kılan ne? Genç ve başarılı yönetmen Xavier Dolan'ı bile "Adele'e klip çektim, duydunuz mu?" diye ortalarda dolaştıran bu İngiliz kızın sırrı nerde?
Benim teorim, "Bizim zamanımızda önüne gelen şarkıcı olmuyordu. Adap vardı, usül vardı" şeklinde düşünen ve çabuk tüketilen müzikten hazzetmeyen genç bir güruh var. Bu güruhun da Rihanna'yla, Miley'le işi yok. Muhtemelen çoğu formel bilimlerle ilgileniyor. Çok fazla içip dağıtmıyorlar, aile hayatına önem veriyorlar. Zaten aileleri de muhtemelen Adele'i seviyor ve belki de evin en büyüğünün bile dinlediği tek genç sanatçı. Hep beraber televizyon izlerken sahneye poposunu Kırkağaç kavunu gibi oradan oraya savuran Nicki Minaj'ı görünce ya huzurları kaçıyor ya da kanal değiştiriyorlar. İşte Adele, bu kitlenin kaliteli müzik ihtiyacını karşılıyor. Aslında bu da bir tepki. Hatta bal gibi de tepki.
Miley'nin duruşu eğer gerçekten anlamlı bir duruşsa (-ki Madonna'nın Sex Book pozlarıyla kıyaslanması büyük haksızlık. Madonna, kadın cinselliğini erkek odaklı bakış açısından kurtarma yönünde büyük bir adım atmıştır), Adele'in duruşu çok daha umutlu bir duruş. Termodinamiğe inat her şeyin daha iyi olabileceği fikrinin yanında bir duruş. Miley'ninki ise her an meydanlarımıza, medeniyetimizin sembollerine düşebilecek hain bir atom bombasının yarattığı infialden kaçan çocuk duruşu. Hatta biraz da bu felaketi çağıran bir duruş. Bu pozları gören bir IŞİD militanını, harem kurmakla Batı'yı tamamen fethetmek arasında arzulardan arzulara savuracak bir duruş. Bize kalansa, insanların hangisini seçeceğini görmek ve yaşarsak, birkaç on yıl sonra geriye dönüp bu satırların sağlamasını yapmak.