Görmek iktidarsa, göz muktedirdir. Peki ya görülen? İşte Julia's Eyes (Julia'nın Gözleri) filmi, bizleri bu soruyu sormaya iten başarılı bir gerilim filmi.
Guillermo Del Toro'nun ucundan kıyısından da olsa bulaştığı filmler, zaten pek hayal kırıklığı yaratmıyor. Guillem Moralles'in yönetmenliğini yaptığı filmde Del Toro, yapımcılık görevini üstlenmiş. Film, içinizdeki korku makinesinin zembereğini sonuna kadar kuran bir açılışa sahip. Tekinsiz bir atmosfer, yağmurlu bir hava, sinirleri geren bir müzik... İki rolü birden başarıyla üstlenen Belén Rueda'yı bu ilk sahnede, peşindeki 'bir şey'den kaçan ve kurtuluşu, kendini evinin bodrumunda asmakta bulan kız kardeş Sara olarak görüyoruz. Ama üstünde durduğu tabureyi aniden deviren ayak, oturduğunuz yerde zıplamanıza yol açarken soru işaretlerini de beraberinde getiriyor.
Genetik bir görme sorununa sahip ikiz kardeşler Julia ve Sara (Belén Rueda), ayrı şehirlerde yaşar. Uzun süredir görüşmemektedirler. Sara bir gece intihar eder ve Julia, ikizinin öldüğünü hisseder. Ertesi gün kocası Isaac (Lluís Homar)'le birlikte Sara'nın evine gider ve olaylar gelişir. Kardeşinin görme umudunu yitirdiği için intihar ettiğini düşünen Julia da aynı girdaba çekilmeye başlar. Gerçek ise oldukça farklıdır. Aslında Isaac, Sara'yla birliktedir ve tek derdi bu gerçeği karısından saklamaktır. Uygun retinayı bulmasının ardından ameliyat olan fakat görme yetisini kazanamayan Sara, hem sonsuz karanlıktan hem de peşindeki 'şey'den kurtulmak için intiharı seçmiştir. Julia'nın düğümleri tek tek çözmesiyle köşeye sıkışan Isaac, retinalarını karısına bağışlayıp intihar eder. Julia ameliyat olur ve dört gün boyunca sargıları açılmamalıdır. Kendisine hasta bakıcı olarak tahsis edilen Ivan (Pablo Derqui), başlarda oldukça ilgilidir. Hatta aralarındaki ilişki giderek romantik bir hal alır.
Julia, Ivan'ı adeta Isaac'in yerine ikame eder. Ama yanlış ata oynamaktadır. Çünkü Ivan, kardeşinin
ölümüne sebep olan 'şey'in ta kendisidir. Yıllarca görünmez olduğuna inanmış hasta ruhlu Ivan (Aslında bu karakterin adı Ivan bile değildir. Gerçek hasta bakıcı Ivan, katil tarafından öldürülmüş ve derin dondurucuya konmuştur), kör kadınlara musallat olarak benliğine mevcudiyet kazandırdığuna inanır. Onların eli, kolu olur. Çünkü bir tek körler, gelişen duyularıyla onu fark edebilmektedir. İşte bu yüzden Sara ve daha sonra da Julia, Ivan'ın oltasına yem olurlar. Bu iki kadının görme umudu ise Ivan'ın tek düşmanıdır. Görmeye başlarlarsa, artık Ivan'a ihtiyaçları kalmayacaktır ve daha da kötüsü, yine görünmez olacaktır. Bu yüzden tek çare iğneyle onları kör etmektir.
İşte Julia's Eyes, böyle bir konuya sahip, paranormal öğeler barındırmayan ve ayakları mümkün olduğunca yere basan bir film. Bittikten sonra sizi, Ivan hakkında düşünmeye sevk eden bir film aynı zamanda. Kimsenin dikkatini çekmediği için kendini görünmez olduğuna inandıracak kadar hayalperest, bu duygunun verdiği cesaretten dolayı korkunç cinayetler işleyecek kadar mental sorunlu bir karakter (tipleme demek daha doğru olur belki) Ivan. Katilin doğaüstü bir varlık olduğu kanısına varmaya başladığınız filmin ortalarında, otel koridorunu 'şey'in gözüyle görürken şahit oluyoruz aslında ne kadar büyük bir kayıtsızlığa maruz kaldığına. Kimse ona bakmıyor, yan gözle bile. Kimse fark etmiyor. Bir ruh gibi geçip gidiyor kalabalıkların arasından. Ivan'ı merhametsiz bir ölüm makinesine çeviren kayıtsızlık, bize de bazı sorular sorduruyor. Acaba biz de geçtiğimiz koridorlarda, fark edilmenin iktidarından mahrum bıraktığımız 'şey'leri, ardımızda birer Ivan olarak bırakıyor olabilir miyiz? Kim bilir.