29 Eylül 2010 Çarşamba

Geleceğin liderine öğütler

Bir kaç gün önce bir gazetede "Çocuğunuzdan lider yaratma yolları" gibi bir yazı okudum ve içimden geçen ilk cümle "Dünyanın dibine kibrit suyu sıkacak bir birey daha yetiştirmek aman ne marifet!" oldu. Elbette bir çocuğa kendini koruması, ezilmeden ve ezmeden hakkını araması gibi özellikler erken yaşta öğretilmeli ama bu klasik insan kaynakları eki manşetli yazıda, çocuklara daha küçücük yaşlarda hayatın gerçek yüzünü göstermeyi salık veren ucube maddeler yer alıyordu. Yahu el kadar yavrucak henüz PlayDoh oyun hamurundan uğur böceği yapmanın, patates baskının (hala varsa) zevkine varamadan akranlarıyla derin bir rekabete girecek, piranha dişleri erkenden bilenecek. Zaten eğitim sistemi de bunu öngörmüyor mu? Daha kreşe giden çocuk dersaneye yollanıyor. El insaf!
Ben de gelecek nesile bir mektup yazayım dedim. Gerçi dünya şimdi de pek iç açıcı değil ama, daha 'sağlam' liderlerimiz olsun istiyorsak, az sonra sayacağım maddeleri harfiyen uygulayın, ey ebeveynler. (Elindeki boş Bond çantasıyla konferans konferans gezen kişisel gelişimci simsar mode on)

-Her zaman ve her durumda haklı çıkmaya çalış. Haksız olsan dahi, haksızlığını öyle bir süsle ki, karşındaki kendini savunamasın.
-Bir sorumluluğu ilk sen alma, önce başkaları alsın. Duruma göre, karlı çıkacağını hissedersen, herkesten daha çok canla başla sorumluluğu al.
-Yaratıcı bir fikre rastlarsan "Neden ilk benim aklıma gelmedi ki" diye hayıflanma. O fikri al, alla pulla, bir kaç yenilik kat ve özgünmüş gibi sun. Hem fikrin esas sahibinin esamesi okunmaz, hem sen en önde olursun.
-Empati denen şey koca bir yalandır. Unutma ki; kendini yerine koyduğun ve bütün iyi niyetinle yaklaşmaya çalıştığın kişi, asla ve kat'a sana bu şekilde yaklaşmayacaktır.
-Güçlü kimse onun yanında ol ama devran bir gün döner diye, güçlenmesi muhtemel olanları da elden bırakma. Nabza göre şerbet ver.
-Senin için olumlu olan bir şeyin, başka birinin çıkarlarıyla çatışmasına aldırma. Senden sonrası tufan!
-Sinsi ol. Beğenini de, eleştirini de kendine sakla. İkisinden de kısa sürede pişman olabilirsin.
-Affetme ama affetmiş gibi yap. Ani bir kızgınlıkla söyleyeceğin devrik cümlelerini, 'o gün' takılmadan söylemek üzere sakla.
-Başkalarını suçlamaktan çekinme. İtham edici ya da suç unsuru oluşturacak bir durum olmadığı sürece küçük kabahatlerinin müsebbibi olarak daima başkasını göster.
-Yere çöp atanları uyarma. Ama sen de atma. Doğa falan için değil, ceza kesilebilir diye.
-Karma denen şey bir fiyaskodan ibarettir. Hayat sekülerdir ve termodinamiğin ikinci yasasına göre kötüler kazanır. Aksi iddia edilemez.

Nasıl ama? Bu maddelerle Microsoft'a CEO olmayacak çocuğu bana getirin. Dondurma ısmarlayacağım.

Yersen.
www.tips-fb.com TwitterTwitter Takip

28 Eylül 2010 Salı

İnsanları tanıyalım: Benim başım bağlı, sen derdine yaniens

Bugünkü insanları tanıyalım köşesinde ele aldığımız süjemiz, başlıkta da görüldüğü üzere 'benim başım bağlı, sen derdine yaniens' türü.
Türk örf ve adetlerine göre yetiştirilmiş, ananız babanız tarafından devamlı surette torun, düğün, nişan, hayırlı kısmet vb. anahtar kelimelerle taciz edilmişseniz, kaçınılmaz sonunuz evlilik olur. Hele okul biter, erkekler için askerlik aradan çıkarılırsa, evlenecek kısmet yoksa bile uydurulur, gerekirse bilgisayar programında yaratılır (mübalağaya gel) falan... Tabii herkes yelkenleri bu kadar çabuk suya indirmiyor, dişleri dökülmeye başlayana, idrar tutmakta zorlanılan yaşa kadar inatla 'single' takılmayı düşünenler de var. Ben ikinci grupta yer alan biri olarak şimdi 'benim başım bağlı, sen derdine yaniens'leri ele alacağım. Bu tür, genelde erken yaşlarda evlenir. Kızlar, henüz akıllarını Haribo'nun zancefilli şekerlerinden ve Keremcem'den, erkekler ise Avril Lavigne posterlerinden kurtaramamışken gerçek hayatla yüzleşme zamanı gelir de çatar. Eğer okuldan kalma bir flört varsa iş ilerletilir, ailelerle tanışılır. Yoksa da bulunur. Aileler anlaşır, çiftler geleceğe dair ciddi hayaller kurmaya başlarsa ilk olarak Facebook bundan etkilenir, profillerin yanında aniden narrr gibi bir kalp belirir: "In a relationship". Sonra yavaş yavaş fotoğraflar düşmeye başlar. Galata Kulesi'nde, Üsküdar'da, Huzur Aile Çay Bahçesi gibi yerlerde çekilmiş ters ışıklı, silüetten ibaret fotolar için ısrarla arkadaşlardan 'like' istenir. Yapmayan zaten silinir.
Artık nişan zamanıdır. Destigül Fotoğrafçılık'ta çekilmiş, fonunda Niagara Şelalesi olan baygın bakışlı fotoğraflar itinayla sanal aleme yayılır. Çok geçmeden de düğün zamanı gelir. Artık paintle hazırlanmış davetiyelere arkadaş 'tag'leme vaktidir. Tag'lenmeyenlere ise şu denmek istenmektedir: "Biz düşündük, taşındık. Aile kurduğumuzda seni aramızda görmek istemiyoruz, ayy bilmiyorum... Güven vermiosun yha". Diğer bir anlamı da "Düğünde altın takıcak paran olduğunu hiç sanmıyoruz, boşuna pasta israfı olmasın. Kırılma, oq?"tur. Davetiyenin altında 132421 adet yorum vardır. Düğün yapılmış, artık profilleri tek başlık altında toplama zamanı gelmiştir. "Dilruba Mehmet Ali Düldüloğlu" gibi android isimlerle oluşturulan profillere yazarken kime hitap edeceğinizi bilemezsiniz. "Düğüne gidemedim, bari mesaj atayım" diye düşünmek yapılacak en aptalca şeydir. Çünkü onlara, sizi 'ignore' etme fırsatı verirsiniz: Size asla yanıt gelmeyecektir. Art arda yaptığınız 'like'lar bile kar etmeyecektir, ki bu ölümcül bir işarettir. Artık onlar evlidir ve sadece evlilere yanıt yazarlar. Bekarlar potansiyel yuva bozucu ve zinakarlardır. Nikahtan tam 9 ay 10 gün sonra "Dilemma Tuana dooduuuuu" iletisiyle nur topu gibi (aslında suda 5 saat beklemiş el ayası gibi) bir bebeklerinin olduğunu anlamanızla Edit Friends'ten gerekli işlemi yapmanız 3 saniye sürer. O saniyeden sonra bekar, zinakar ve potansiyel nifak tohumu yaşamınıza gönül rahatlığıyla devam edebilirsiniz. Sevgiler.
www.tips-fb.com TwitterTwitter Takip

22 Eylül 2010 Çarşamba

Tek tip askerlik: 'Öteki'nin intikamı


Neredeyse 4 yıldır efsane halinde dilden dile dolaşan kısa dönem askerliğin kalkması ve sürenin herkes için eşit olması söylentisi çok yakında gerçek olacak gibi. Halen, bu tür söylentilerin, tecillileri kışlaya kuzu kuzu getirtmek amacıyla ortaya çıkarıldığını düşünen iyimserler olsa da bu sefer iş ciddi görünüyor. Fakülte mezunlarının 12 ay yedek subay yahut 6 ay er olarak kısa dönem askerlik yapma haklarının ellerinden alınıp, üniversite mezunu olmayanlarla aynı sürede, er olarak vatani görevlerini yerine getirmesi şeklinde gerçekleştirilecek olan tek tip askerlik uygulaması, şimdiden gençleri ikiye böldü bile. Ömrünün en az 4 yılını (hazırlık okumadan veya hiç kalmadan) fakülte sıralarında geçiren ve hayata 25 yaşından önce atılamayan okumuşların feryadı az da olsa duyulmaya başlarken, askerliklerinin 3 veya 6 ay kısalacağı haberleriyle umutlanan uzun dönemler ise durumdan memnun. Zaten basın da olayı kısa dönemlerin değil, uzun dönemlerin tarafından verip duruyor; askerlik uzayacak değil, kısalacak deniyor.
Sosyal paylaşım ağlarında, internet gazetelerinin haber yorumlarında örgütlenen fakülte mezunu gençlerin haklı olarak tedirginlikleri var. Kimi iş bulabilmiş, dönünce koltuğunun yerinde yeller eseceğini biliyor ve korkuyor, kimi hala iş bulamamış ve öğrenim kredisini nasıl ödeyeceğini kara kara düşünüyor. Diğer yandan liseyi bitirir bitirmez askere giden kesim daha şanslı gibi görünüyor. Zira hem yaşları genç, hem de asker dönüşü, branş gözetmeksizin her türlü alanda kariyer yapabilecek imkanları hali hazırda var. Bu durumda gerçekten üniversite mezunları mağdur durumda. Bu kararın sebebi hakkında bir çok söylenti var. Başta iktidarın oy kaygısı, TSK'nın baskınlığını yeniden hissettirme ve güç kazanma amacı, profesyonel askerlik öncesi radikal bir düzenleme yapılması gibi gibi... Ama akla en makul gelmeyeni; eğitimli insanın iş gücünden daha fazla yararlanabilme söylemi. Bunlar işin teknik yanları. Benim takıldığım nokta ise farklı. Ülke her konuda olduğu gibi bunda da ikiye bölündü. "Amma heterojen milletiz" dedim içimden bugün yine. Alt kültürün gururunu okşamak hep işe yaramıştır zaten, ama bu durum farklı sosyo-ekonomik kitleler arasındaki gizli nefreti de ayyuka çıkardı. Forumlarda, gruplarda tek tip askerliğe karşı çıkanların devamlı tekrarladığı bir şey var: Uzun dönemlerin süresi kısalsın ama bizimki aynı, yani 6 ay kalsın. Beri yandan uzun dönem yapmış yahut yapacak olanların sürekli tekrarladıkları şey ise aynen şu: Sizi gidi korkak vatan hainleri. Bana mı okudun, okumasaydın! Sen de eşek gibi 12 ay yapacan! Bunda nefret sezmeyen insanı Pollyanna'nın kralı ilan ederim ben. Adam kendi terhisinin erken olacağına sevinmiyor, yine 'karşı' tarafın süresine takıyor. Neden? O, okumamış. İçten içe eksik hissediyor, tepki duyuyor. Belki bütün okuyanların zengin olduğunu sanıyor ama bilmiyor ki gerçekten hevesli olan, bursla, krediyle, günde 2 öğün yiyerek de okuyabiliyor! Herkesin, kendinden farklı olana duyduğu nefret, kin de böylece açığa çıkıyor.
Velhasıl kelam yine ikiye bölündük ve yine aylar sürecek bir terane bizi bekliyor. Umarım iki tarafı da memnun edecek bir sonuç çıkar da herkes derin bir oh çeker.
www.tips-fb.com TwitterTwitter Takip